10 Ekim 2012 Çarşamba

şarap ile doğayı yudumlamak - olcay sönmez


inkilap kitabevi

-
şişelerde bir akşam şakır şarabın ruhu,
derdi: "sana, her şeyden yoksun, sevgili insan,
bir şarkı yolluyorum kardeşlik, ışık dolu,
pembe balmumu ve cam zindanımın altından!
...
çünkü sonsuz bir sevinç duyuyorum düşerken
uğraşıp yorulmuş bir insanın gırtlağına,
onun sıcak göğsü tatlı bir mezar ki, en
soğuk mahzenlerimden daha hoş gelir bana
charles baudelaire, kötülük çiçekleri

- eski ahid

hikaye, dünyanın tufanla yerle bir oluşunun ardından sular çekilip nuh kaptan'ın gemisinin karaya oturmasıyla başlar. zamanla bir mendil gibi kuruyan dünya, börtü böcek ne varsa, nuh'un tebaası olurlar. her şey yolunda giderken birgün ne olsa beğenirsiniz? tebaanın tekesi o gün normalin üstünde keyifli, neşeli, şen. bir hopluyor, bir zıplıyor ki gören uçtu da konmayacak sanır. nuh şaşırır tekenin bu hallerine; takibe başlar. şen tekenin, gün boyu güneşin, demirden bir tepsi gibi kızdırdığı tepelerin yamaçlarında salkım salkım kararmış, minik, yuvarlak yemişleri atıştırdığını görür. nuh bu, durur mu, derhal tadına bakar o küçük, kara yemişlerin. teke bir yanda, o bir yanda, gövdeye indirirler salkımları. ancak nuh, teke gibi "şenlenmez" nedense.
işte böylelikle keşfeder üzümü. pek sever, pek alışır. toplayıp evine götürür en nihayet. artık şeytan'ın mı işi yok, tanrı'nın mı bilinmez, birgün kabın içerisinde unutuverir meyvelerini. üzümler orada ezilip şıralaşır, küflenir ve daha önce hiç görmediği bir sıvı sızdırır altından; garip bir sıvı. şöyle bir tadına bakar; amanın o da ne? sevmek ne kelime, içtikçe içesi gelir kaptan'ın.
içine bir hoşluk yayılır. hiç bilmediği bir keyif, bir değişik haller.. teke gibi şenlenir gönlü. gülsün mü, ağlasın mı onu da bilemez ya. habire içer; bildiği, sevdiği kim varsa onlara da içirir. artık tebaayı tut tutabilirsen. pür neşe, pür sevinç,pür coşku.
şeytan'ın hakikatten işi yoktur ve durmadan "vaziyeti" gözlemektedir. ziyadesiyle kıskanmıştır nuh'un neşesini, mutluluğunu. kararını verir, kurutur asmaları. nuh karalar bağlar kurumuş asmaların karşısında; yataklara düşer. yaşama sevinci uçar gider.
koskoca şeytan bile üzülür yaptığına. nuh'a haber gönderip, asmaların kuruyan köklerine, tebaasından yedi ayrı mahlûkun, ki bunlar kaplan, aslan, kurt, ayı, karga, tilki ve horozdur, kanlarının akıtılması halinde yeniden üzümlerine, bağlarına kavuşabileceğini bildirir. nuh da aynen böyle yaparak üzümlerine ve şarabına kavuşur. tebaadan yedisi gider ama kalan sağlar bizimdir.
işte böylece nuh kaptan, altı yüz sene sürecek mutlu hayatına devam eder sevgili şarabıyla.
derler ki bundandır şarap sarhoşlarının arslanlar gibi yüreklenip, kaplanlar gibi yırtıcılaştığı. ayılar gibi kuvvetlenip kurtlar gibi dalaştığı. horozlar gibi patırtıcı, tilkiler gibi akıllı, kargalar gibi geveze kesildiği.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder