Remzi
27-"liver", yani karaciğer, ingiliz yazınında "aşk isteklerinin döşeği" anlamını taşıyordu.
30-doğa, çoğu kez pislikleri kapatırbir güzellik duvarıylaama ben inanıyorum içinin de dışın gibi iyi olduğuna
33-eğer korkaklığı, kavga düşkünlüğünü yatıştırmasa imiş, çarçabuk bir mezar edinebilirmiş.
40-sevgisinin sürüp sürmeyeceği konusunu ortaya attığınıza göre, ya onun karasız ya da benim ihmalci olabileceğimden korkuyor olmalısınız.
44-senin gibi akıllılara aklı tanrı verdi; kaçıklara da kendi becerisini kullanmak kaldı.
45-ey zeka, kerem et maskaralık için bol ilham ver! sana sahip olduğunu sanan bir sürü akıllı çoğu kez budala çıkıyor; ve ben sana sahip olmadığım için belki akıllı sayılabilirim. ne demiş quinapalus? "akıllı bir kaçık, kaçık bir akıllıdan yeğdir"
46-içki ve öğütle düzelebilecek iki kusur, hanımım (soğuk olmak ve yoldan çıkmak)çünkü soğuk soytarıya içki verdiniz mi hemen ısınır.iyi bir öğütle de yola gelir: yola geldi mi de, yola girmiş olur. eğer yola gelmezse, bırakın icabına örücü baksın. onarılmış herhangi bir şey yamalıdır; yoldan çıkan erdem günahla yamanır; yola giren günahsa erdemle yamanır.
-cucullus non facit monachum - her kukuletalıyı soytarı sanma
-kısacası, üstümde alacalı kaçık urbası var, ama bunu beynime de giymiş değilim.
47-akıllıyı yıkan illetler, hep kaçıklara yaramıştır.
48-profesyonel soytarı herkese dil uzatır; ama kimseye kara sürmez. tıpkı basireti ile tanınan bir adamın ona buna çıkıştığı halde, kimseye dil uzatmak kastı bulunmadığı gibi.
50-sarhoş adam neye benzer?
boğulmuş bir adama, bir budalaya, bir çılgına. ölçüsü kaçan ilk çekiş onu budalaya çevirir, ikincisi çıldırtır, üçüncüsü de boğar.
51-erkek denilecek kadar yaşlı değil, çocuk denilecek kadar genç değil. henüz içi tanelenmemiş bir bezelye.
67-aşk nedir, elbette gelecek olan değildirşimdiki gülüşündür; şimdiki sevincindirbilinmez hiçbir zaman neyin geleceğibir gecikmeyegör, kazanç elde var sıfıryirmi kez tatlı kız, onun için gel öp beni!unutma, gençlik, dayanıksız bir kumaştır!
77-bütün gerçek aşıklar benim gibidirlersevilenin değişmez hayalinden başkakararsız ve maymun iştahlıdırlar duygularında
78-bir kadın kendinden büyüğüne varmalıdırancak böylece ona uyabilir, kocasının gönlündeki yeri koruyabilirçünkü delikanlı, kendimizi ne kadar översek övelimduyduğumuz sevgi, kadınlarınkinden daha delişmen, daha kaypakdaha hırslı, daha kararsızdırbu sevgi daha çabuk biter, daha çabuk kazanılır
79-öyleyse senden daha genç olsun sevdiğinyoksa yoğunluğunu koruyamaz sevginkadınlar gül gibidirlero güzel çiçekleri açtıktan kısa bir süre sonrasolup dökülürler
81-aşkın yüreğimi yaktığı ölçüdeihtiras çarpıntılarına dayanabilecekhiçbir kadın yüreği olamazhiçbir kadın gönlünebu kadar büyük heyecanlar sığamazkaldıramaz bu kadarınıne yazık ki bir anlık iştahtır sevgileriyürekten bir sevgi değil, bir tadımlık hoşlanmadıroburluğa, doymaya ve kusmaya yönelik bir yaşantıdır.
82-hiçbir zaman açıklayamadı sevgisinibir gül goncasındaki kurt gibiyiyip bitirdi kendinive sevgisini pembe gül yanaklarında besledi
kara düşünceler içinde kapana tutuldukarasevdayla süzüldü soldubir sessizlik ve metanet anıtı gibikurtuluşu tasasına gülmekte buldu
biz erkekler çok konuşur, sık da yemin ederizama aslında duygularımızdan üstündür gösterişimizçünkü her zaman yeminlerimizde cömert, sevgimizde pintiyiz
96-sözcüklerle ustaca flört edenler, göz açıp kapayıncaya kadar onları orta malı yaparlar.
99-bu adam soytarı geçinecek kadar zekiadamakıllı zeki olmak gerek başarmak için bu işişaka yaptığı kişilerin o anki ruh durumlarını mevkilerini ve zamanı, zemini iyi hissetmeliacemi bir şahin gibi önünden geçen her tüye saldırmaması gereklibu da her akıllı adamın işi kadarustalık ve beceri isteyen bir meslekçünkü onun akıllıca ortaya koyduğu budalalıkuygun biçimde oturuyor yerineoysa budalalık yapan akıllı insanlarzekalarını utandırırlar
101-düşüncelerini benimle dolduracağınaçok daha iyi olurdu, kafasını bomboş bıraksa
103-acıdğımız çoğu kez düşmanlarımızdır
104-bir katilin suçu bilesaklanmak istenen aşk kadar çabuk göstermez kendini
123-gereğinden çok şey söyledim taştan bir yüreğeonurumu ortaya koydum son derece müsrifçeiçimde beni azarlayan bir şey var kusurum yüzündenama bu kusur o kadar güçlü, o kadar dikkafalı kiazarlarla alay ediyor sadece
138-Lethe: cehennemde efsanevi bir ırmak; ırmağın suyunu içen tüm geçmişini unutur.
144-stephen hawes'in the afstime pleasures adlı yapıtının 24. bölümünde aklın beş melekesi şunlardır:akılimgelemfantazitasarımbellek
149-dostlarım beni göklere çıkarıp eşek yerine koyuyorlar. oysa düşmanlarım eşek olduğumu hiç saklamadan, gözüme baka baka söylüyorlar. böycele, düşmanlarım sayesinde kendimi tanıyorum; dostlarım tarafından ise aldatılıyorumdosttan yana daha kötü, düşmandan yana daha iyiyim.
2 Mart 2009 Pazartesi
venedik taciri - w. shakespeare
Remzi
21-aşık da değilsin demekeh o zaman diyelim ki, dertlisinçünkü keyifli değilsinyani, aynı şekilde, gülüp oynuyor olsaydınkeyifliyim, çünkü dertli değilim, diyecektin
şimdi, iki yüzlü janus hakkı içinşu doğa da zamanında acayip kişiler yaratmışkimi hep gözlerini kısargaydacıya gülen papağan gibi, güler dururkimiyse öyle sirek suratlı olur kibu laf komik, diye nestor yemin etsedişleri görünecek kadar bile gülümsemez
-gelenlerin benden değerli olduğunu bilmesemkeyfini yerine getirene kadar yanında kalırdım
22-aldığın şeyin bedelini dertle ödediysenkaybettin gitti demek
23-kırışıklıklar gelecekse, keyifle kahkahayla gelsinölümcül iniltilerle yüreğim soğuyacağına ciğerim şarapla ısınsıniçinde kanı sıcak akıyorsa insandedesinin mermer heykeli gibiniye çakılıp kalsın hep yerinde?
-şu şöhret denen minik balık içinmelankoli yemiyle avlanmaktan vazgeç
24-anlamlı sözleri iki balya saman içinde iki buğday tanesini geçmez: onları bulmak istersen gün boyu araman gerek, bulduğunda da aradığına değmiyor
25-okul günlerimde, attığım bir oku kaybedinceadaşını da aynı yere, aynı şekilde atarve ötekini bulmak için bu kez gidişini dikkatle gözlerdimböylece, ikisini de kaybetmeyi göze alırikisini de bulurdum
27-eğer iyi olanı yapmak, bilmek kadar kolay olsaydı, köy kilisesi katedrale, yoksulun kulübesi de kral sarayına dönerdi.
29-adamda hep bir surat bir surat; "ister al beni, ister alma" der gibi sanki. hiçbir fıkraya gülmüyor: genç yaşta takındığı bu yabani tavıra ve acıklı ifadeye bakılırsa, yaşlanınca herhalde ağlayan filozofa dönecek. bunlardan biriyle evleneceğime, kemiği ağzında kuru kafaya varırım daha iyi.
31-yokluğuna tapmadığım bir kişi bile yok aralarında.
37-paranı düşmanına veriyor gibi ver kigününde geri alamazsanyüzün kızarmadan cezasını ödetesin
39-adam anlayışlı davranmaya başladı:ibraniliği bırakıp hristiyan olacak galiba
41-tenimin rengine bakıp beni beğenmemezlik etmeyinyanı başında yaşadığım, yakınında yetiştiğim güneşinalev alev yana güneşin verdiği gölgeli giysim o benim
51-ne olur biraz gayret et de, taşkın ruhunaşöyle serin birkaç damla uysallık damlatıp sakinleştir
53-şu aptal damlaların selinde erkekliğim neredeyse boğulacak yani.
63-birincisi altından, üstünde de şöyle yazıyor"beni seçen, çok kişinin istediğini kazanacak"ikincisi gümüşten ve şu söz var üzerinde"beni seçen, neye layıksa onu elde edecek"üçüncüsü ise kasvetli kurşundan; dosdoğru uyarıyor"beni seçen, nesi varsa verip gözden çıkarmalı"
65-her parıldayanı altın sanmakim söylese de bunu, sakın inanmaaz değil, dış görünüşüme kananve aldanıp sonunda canından olanyaldızlı mezar görünce gözün kamaşırbilmezsin ki içinde kurtlar kaynaşıraklın da olsaydı eğer, yüreğin olduğuncakafaca yaşlı olsaydın, bedence genç olsan dadürülmüş bulmazdın bu cevabı karşındaumudun soğudu artık, hadi sana elveda
71-hata yapmak ayrı iş, yargılamak ayrı iştir
-yedi kez ateşte sınandı bu gümüş en azyedi kez sınanmamış karar da hatasız olmazkimi insan hep gölgeleri kucaklar durursonunda senin gibi mutluluğun gölgesini bulurdışı gümüş kaplı soytarı boldur dışardaanlaşılan bir tanesi de işte şimdi burdayatağını hangi eşle paylaşsan da senbil ki her zaman ben olacağım kellenhadi uğurlar olsun sanaartık hiç bakma arkana
83-söyle bana, nerde yetişir sevda(fancy):gönülde mi, hayalde mi?nasıl doğar, neyle beslenir?gözlerde başlar önce sevdabakışlarla beslenir ve bir andaölür kalır kendi beşiğindehadi çan çalalım ardındanhep birlikte: dan dan dan
sevda(fancy): aşktan farklı, derin duygulara dayanamayan, daha geçici sevgi kastediliyor
-dış görünüş bazen hiç de yansıtmaz gerçeğioysa dünya hep gösterişe kanmıştıradeleti alalım: duruşma sırasındaşöyle zarif sözlerle terbiye edilip sunulsagizlenmeyecek kötülük, örtülemeyecek yolsuzluk var mı?dinde, her zaman ortaya çıkan yanlış görüşlerisaçmalıkları düşünün:bunların içinde bir tane var mı kibilgiç'in biri çıkıp dakutsal kitapların birinde ona dayanak bulmasınallı pullu sözlerle akla yakın göstermesinne denli katıksız olursa olsundışardan bakıldığında iyi yanı bulunmayacakkötülük yoktur yeryüzündeyürekleri kum tepelerindeki basamaklar kadar sahtekimbilir kaç ödleğin suratındaherkül'le çatık kaşlı mars'ın sakalını görürsünüziçlerine bakın, ciğerleri sütbeyazdıruzattıkları o sözüm ona yiğitlik çıkıntısıylabahadır olduk sanırlar. güzelliğe bakın:tartıyla alınıyor artık ve mucize yaratıyorne kadar bol kullanılırsao kadar hafifletiyor insanı
85-seçimini yaparken görünüşe kanmıyorsunbahtın her zaman açık, seçimin hep doğru olsuntalih kuşu başına konduğuna görearamayı bırak artık, razı ol kaderineyaptığın seçim hoşuna gitttiysekısmetin seni mutlu ettiyseeşin neredeyse git yanına şimdive onu öperek göster sevdiğini (it's in his kiss =) )
92-öyle biri kibugün italya'da soluk alan insanların birinde bileeski romalı onurunuondaki kadar açık göremezsin
100-sanki etrafta hristiyan azmış gibi. zaten olanlar zor yaşıyor hep birlikte. böyle herkesi hristiyan yapmaya devam ederse domuz fiyatlarını gör sen. önüne gelen domuz eti yemeye başlarsa, parasıyla bir kemik pirzolası bulamayız artık.
101-kadın senden hamile kaldı!arap karı o kadar büyüdüğüne göre, sandığım kadar küçük değilmiş demek.
102-her fırsatta laf cambazlığı! olan zekanı bir defada göstermek zorunda mısın?
103-yok yok, ne olursofra başı sohbetinde söyle söyleyeceğiniçünkü o zaman nasıl konuşursan konuşbaşka şeyler arasında bunu da hazmederim
108-her insan sevmediği şeyi öldürür mü?öldürmeyeceği şeyden nefret eden insan var mıdır?
113-merhamet zorla olmazgökten süzülen yağmur gibidiriki yönden kutsaldır:hem vereni kutsal kılar, hem alanıen ulu kişilerde en güçlü olurtahtında oturan hükümdaratacından daha çok yaraşır
134-ortada dinleyen kimse yoksatarla kuşu kadar tatlı öter kargaeğer bülbül de gündüz gözütüm kazlar gaklarken ötseydikimse sesini, çit kuşunun sesinden üstün bulmazdıkimbilir kaç şey, yerine ve zamanına oturduğu içininsanlarca beğenilmiş, değerli bulunmuştur!
137-ışık saçmak isterim, ama ışık olmak istememışığa gelen çok olur çünkübu da kocamın yüzünü karartır
138-kusurumun üstüne bir de yalan eklemeye gücüm olsaydıinkar etmeye çalışırdım
21-aşık da değilsin demekeh o zaman diyelim ki, dertlisinçünkü keyifli değilsinyani, aynı şekilde, gülüp oynuyor olsaydınkeyifliyim, çünkü dertli değilim, diyecektin
şimdi, iki yüzlü janus hakkı içinşu doğa da zamanında acayip kişiler yaratmışkimi hep gözlerini kısargaydacıya gülen papağan gibi, güler dururkimiyse öyle sirek suratlı olur kibu laf komik, diye nestor yemin etsedişleri görünecek kadar bile gülümsemez
-gelenlerin benden değerli olduğunu bilmesemkeyfini yerine getirene kadar yanında kalırdım
22-aldığın şeyin bedelini dertle ödediysenkaybettin gitti demek
23-kırışıklıklar gelecekse, keyifle kahkahayla gelsinölümcül iniltilerle yüreğim soğuyacağına ciğerim şarapla ısınsıniçinde kanı sıcak akıyorsa insandedesinin mermer heykeli gibiniye çakılıp kalsın hep yerinde?
-şu şöhret denen minik balık içinmelankoli yemiyle avlanmaktan vazgeç
24-anlamlı sözleri iki balya saman içinde iki buğday tanesini geçmez: onları bulmak istersen gün boyu araman gerek, bulduğunda da aradığına değmiyor
25-okul günlerimde, attığım bir oku kaybedinceadaşını da aynı yere, aynı şekilde atarve ötekini bulmak için bu kez gidişini dikkatle gözlerdimböylece, ikisini de kaybetmeyi göze alırikisini de bulurdum
27-eğer iyi olanı yapmak, bilmek kadar kolay olsaydı, köy kilisesi katedrale, yoksulun kulübesi de kral sarayına dönerdi.
29-adamda hep bir surat bir surat; "ister al beni, ister alma" der gibi sanki. hiçbir fıkraya gülmüyor: genç yaşta takındığı bu yabani tavıra ve acıklı ifadeye bakılırsa, yaşlanınca herhalde ağlayan filozofa dönecek. bunlardan biriyle evleneceğime, kemiği ağzında kuru kafaya varırım daha iyi.
31-yokluğuna tapmadığım bir kişi bile yok aralarında.
37-paranı düşmanına veriyor gibi ver kigününde geri alamazsanyüzün kızarmadan cezasını ödetesin
39-adam anlayışlı davranmaya başladı:ibraniliği bırakıp hristiyan olacak galiba
41-tenimin rengine bakıp beni beğenmemezlik etmeyinyanı başında yaşadığım, yakınında yetiştiğim güneşinalev alev yana güneşin verdiği gölgeli giysim o benim
51-ne olur biraz gayret et de, taşkın ruhunaşöyle serin birkaç damla uysallık damlatıp sakinleştir
53-şu aptal damlaların selinde erkekliğim neredeyse boğulacak yani.
63-birincisi altından, üstünde de şöyle yazıyor"beni seçen, çok kişinin istediğini kazanacak"ikincisi gümüşten ve şu söz var üzerinde"beni seçen, neye layıksa onu elde edecek"üçüncüsü ise kasvetli kurşundan; dosdoğru uyarıyor"beni seçen, nesi varsa verip gözden çıkarmalı"
65-her parıldayanı altın sanmakim söylese de bunu, sakın inanmaaz değil, dış görünüşüme kananve aldanıp sonunda canından olanyaldızlı mezar görünce gözün kamaşırbilmezsin ki içinde kurtlar kaynaşıraklın da olsaydı eğer, yüreğin olduğuncakafaca yaşlı olsaydın, bedence genç olsan dadürülmüş bulmazdın bu cevabı karşındaumudun soğudu artık, hadi sana elveda
71-hata yapmak ayrı iş, yargılamak ayrı iştir
-yedi kez ateşte sınandı bu gümüş en azyedi kez sınanmamış karar da hatasız olmazkimi insan hep gölgeleri kucaklar durursonunda senin gibi mutluluğun gölgesini bulurdışı gümüş kaplı soytarı boldur dışardaanlaşılan bir tanesi de işte şimdi burdayatağını hangi eşle paylaşsan da senbil ki her zaman ben olacağım kellenhadi uğurlar olsun sanaartık hiç bakma arkana
83-söyle bana, nerde yetişir sevda(fancy):gönülde mi, hayalde mi?nasıl doğar, neyle beslenir?gözlerde başlar önce sevdabakışlarla beslenir ve bir andaölür kalır kendi beşiğindehadi çan çalalım ardındanhep birlikte: dan dan dan
sevda(fancy): aşktan farklı, derin duygulara dayanamayan, daha geçici sevgi kastediliyor
-dış görünüş bazen hiç de yansıtmaz gerçeğioysa dünya hep gösterişe kanmıştıradeleti alalım: duruşma sırasındaşöyle zarif sözlerle terbiye edilip sunulsagizlenmeyecek kötülük, örtülemeyecek yolsuzluk var mı?dinde, her zaman ortaya çıkan yanlış görüşlerisaçmalıkları düşünün:bunların içinde bir tane var mı kibilgiç'in biri çıkıp dakutsal kitapların birinde ona dayanak bulmasınallı pullu sözlerle akla yakın göstermesinne denli katıksız olursa olsundışardan bakıldığında iyi yanı bulunmayacakkötülük yoktur yeryüzündeyürekleri kum tepelerindeki basamaklar kadar sahtekimbilir kaç ödleğin suratındaherkül'le çatık kaşlı mars'ın sakalını görürsünüziçlerine bakın, ciğerleri sütbeyazdıruzattıkları o sözüm ona yiğitlik çıkıntısıylabahadır olduk sanırlar. güzelliğe bakın:tartıyla alınıyor artık ve mucize yaratıyorne kadar bol kullanılırsao kadar hafifletiyor insanı
85-seçimini yaparken görünüşe kanmıyorsunbahtın her zaman açık, seçimin hep doğru olsuntalih kuşu başına konduğuna görearamayı bırak artık, razı ol kaderineyaptığın seçim hoşuna gitttiysekısmetin seni mutlu ettiyseeşin neredeyse git yanına şimdive onu öperek göster sevdiğini (it's in his kiss =) )
92-öyle biri kibugün italya'da soluk alan insanların birinde bileeski romalı onurunuondaki kadar açık göremezsin
100-sanki etrafta hristiyan azmış gibi. zaten olanlar zor yaşıyor hep birlikte. böyle herkesi hristiyan yapmaya devam ederse domuz fiyatlarını gör sen. önüne gelen domuz eti yemeye başlarsa, parasıyla bir kemik pirzolası bulamayız artık.
101-kadın senden hamile kaldı!arap karı o kadar büyüdüğüne göre, sandığım kadar küçük değilmiş demek.
102-her fırsatta laf cambazlığı! olan zekanı bir defada göstermek zorunda mısın?
103-yok yok, ne olursofra başı sohbetinde söyle söyleyeceğiniçünkü o zaman nasıl konuşursan konuşbaşka şeyler arasında bunu da hazmederim
108-her insan sevmediği şeyi öldürür mü?öldürmeyeceği şeyden nefret eden insan var mıdır?
113-merhamet zorla olmazgökten süzülen yağmur gibidiriki yönden kutsaldır:hem vereni kutsal kılar, hem alanıen ulu kişilerde en güçlü olurtahtında oturan hükümdaratacından daha çok yaraşır
134-ortada dinleyen kimse yoksatarla kuşu kadar tatlı öter kargaeğer bülbül de gündüz gözütüm kazlar gaklarken ötseydikimse sesini, çit kuşunun sesinden üstün bulmazdıkimbilir kaç şey, yerine ve zamanına oturduğu içininsanlarca beğenilmiş, değerli bulunmuştur!
137-ışık saçmak isterim, ama ışık olmak istememışığa gelen çok olur çünkübu da kocamın yüzünü karartır
138-kusurumun üstüne bir de yalan eklemeye gücüm olsaydıinkar etmeye çalışırdım
huysuz kız - w. shakespeare
Remzi
33-ona kur yapacağıma arabaya atar tur yaptırırım daha iyi
38-insanı kınamakla, aşkı söküp atamazsın yürektenaşk bir kere dokunduysa sana, yapacak tek şey varredime te captum quam queas minimo(en az fidyeyle kendini esaretten krutarmaya bak)
46-para bir çeşit müziktirsevgi denen dansa eşlik eden müzik
56-tığkı bir davadaki hısım avukatlar gibivar gücümüzle çekişelim, ama dostça yiyip içelim
- ben venuto (İt.) : hoş geldin!
59-cehennemde maymun gütmek(evde kalmış kızların kaderiyle ilgili batıl inanç)
63-iki şiddetli yangın karşılaşıp birleşinceonları azdıran şeyi de yakar tüketirler
hafif esintiler küçük ateşleri körükler amarüzgar fırtınaya dönünce ne ateş kalır ne bir şey
153-sinirlenmiş kadın, suyu bulanmış pınara benzersevimsiz, tatsız, itici, güzellikten yoksunduröyle kaldıkça da, ne kadar susamış olursa olsunkimsenin içinden gelmez ondan bir yudum almakya da bir damlasına bile dokunmak
bedenlerimiz nasıl yumuşak, zayıf ve narinse,dünyanın eza ve cefasıyla başetmeye uygun değilseyüreğimiz ve duygularımız da öyle yumuşak olmalıvarlığımızın maddi yanıyla uyum sağlamalı
33-ona kur yapacağıma arabaya atar tur yaptırırım daha iyi
38-insanı kınamakla, aşkı söküp atamazsın yürektenaşk bir kere dokunduysa sana, yapacak tek şey varredime te captum quam queas minimo(en az fidyeyle kendini esaretten krutarmaya bak)
46-para bir çeşit müziktirsevgi denen dansa eşlik eden müzik
56-tığkı bir davadaki hısım avukatlar gibivar gücümüzle çekişelim, ama dostça yiyip içelim
- ben venuto (İt.) : hoş geldin!
59-cehennemde maymun gütmek(evde kalmış kızların kaderiyle ilgili batıl inanç)
63-iki şiddetli yangın karşılaşıp birleşinceonları azdıran şeyi de yakar tüketirler
hafif esintiler küçük ateşleri körükler amarüzgar fırtınaya dönünce ne ateş kalır ne bir şey
153-sinirlenmiş kadın, suyu bulanmış pınara benzersevimsiz, tatsız, itici, güzellikten yoksunduröyle kaldıkça da, ne kadar susamış olursa olsunkimsenin içinden gelmez ondan bir yudum almakya da bir damlasına bile dokunmak
bedenlerimiz nasıl yumuşak, zayıf ve narinse,dünyanın eza ve cefasıyla başetmeye uygun değilseyüreğimiz ve duygularımız da öyle yumuşak olmalıvarlığımızın maddi yanıyla uyum sağlamalı
macbeth - w. shakespeare
Remzi
32-yeni payeler, yeni giysilere benzerzaman ister üstüne oturması için
33-yaşamı boyunca hiçbir şeyo yaşamı terk edişi kadar yakışmamış ona
-keşke daha azına layık olsaydıno zaman hiç değilse; senin hak ettiğinlebenim verebildiğim ödül orantılı olurduyalnızca şunu bil ki, yaptıklarının karşılığınıasla ödeyemem
36-ama senin yapın beni korkutuyoro kadar yufka yüreklisin kikestirmeden gitmeye yanaşmazsıngözün yüksekte, hırslı olmaya hırslısınhırsına yoldaşlık edecek gaddarlık sende yokyükselmek istiyorsun, ama doğru yoldan sapmadandolap çevirmek istemiyorsun ama haksız kazanca diyeceğin yok(?)
39-yaz konuğu kırlangıçmabetlerde yuva yapmayı severama burada, şatoyu seçmiş yuvası içingökyüzünün soluğu güzel kokuyor demek bu civardaşatoda buldukları her çikinti, burçuygun köşe veya kenarahemen yuva kurup yavruları çıkarıveriyorlardikkat ettim, en temiz ve hoş hava neredeyesorada yaşıyor ve dolaşıyorlar.
42-kan dökme sanatını insanlara öğretinceverdiğimiz ders bize karşı kullanılıyortarafsız adalet, zehirli kadehibu defa bizim dudaklarımıza sunuyor
45- hain yüreğin bildiğini, hain surat gizlesin
53-o masum uykuyudolaşık dertler yumağını çözen uykuyuher günkü yaşamın ölümüağır işin yorgunluğunu alan banyohuzursuz zihinlerin merhemiyüce doğa'nın ikinci öğünüyaşam şöleninin ana yemeği uykuyu
56- bu içki üç şeye yol açar.içki adamın burnunu kızartır, uykusunu ve çişini getirir. sekse gelince; hem arttırır hem azaltır: yani isteği arttırır, ama gücü alır götürür. onun için de, içkinin fazlası insanı kandırır; hem kızıştırır hem bozum eder; hem azdırır hem caydırır; hevesini kaldırır, boynunu büktürür; sonunda, şeytan olup rüyada aldatır, donuna da yaptırır. sırtüstü yere serdikten sonra da bırakır gider.
61-kim, aynı anda hem şaşkın, hem aklı başındahem öfkeden gözü dönmüş, hem sakinhem sadık, hem soğukkanlı olabilmiş? kimse.
62- kederli olmadığı halde öyle görünmek iki yüzlü insan için kolaydır
-insaf ve merhametin olmadığı yerden gizlice sıvışmak ayıp sayılmaz
71-evet, listede adınız insan diye geçiyorçomar, tazı, melez, spanyel, sokak itifino, su köpeği, kurt köpeği, hepsinasıl, köpek diye anılıyorsa, aynı öyleama liste dediğin, bu hayvanlarınözgün niteliklerine yer vermelihızlı, yavaş, zeki, bekçi, avcı gibicömert doğa hepsine birer birerayrıcalıklı beceriler bağışlamışher biri, genel tür içinde özel becerisiyle kendini gösteririnsanlar için de böyle bu.
75-dilediğimiz yerine gelmiş, ama mutluluk getirmemişsekazancımız hiçtir, kaybımızsa her şey bence
82-yüce lordum, konukları ağırlamıyorsunuzgüler yüzden mahrum ziyafetmeyhane yemeğinden farksız olurinsanlar sade yemeği evlerinde de yerburada yemeğe çeşni katan, işin merasimionsuz şölen bir şeye benzemez
84- şaşkınlığın, erkekliğini aldı götürdü galiba!
96-dert üstüne dert, bela üstüne belayan ateşm yan, kayna kazanım kayna
105-bazen eylemlerimiz değilkorkumuz bizi hain yapar
112-ey zorbalık, temelini sağlam atnasıl olsa iyilik hesap soramaz sanahaksız kazandıklarını tak takıştırmerak etme, yasalar arkanda
120-yapmaindirme şapkanı gözlerinin üstüneduygularını açığa vur! dile gelmeyen acıkalbe yüklenir ve kırar onu
128-
kraliyet çiçeğini sulayıpzararlı otları çürütmeye yetecek kadardöksek de olur kanımızı
32-yeni payeler, yeni giysilere benzerzaman ister üstüne oturması için
33-yaşamı boyunca hiçbir şeyo yaşamı terk edişi kadar yakışmamış ona
-keşke daha azına layık olsaydıno zaman hiç değilse; senin hak ettiğinlebenim verebildiğim ödül orantılı olurduyalnızca şunu bil ki, yaptıklarının karşılığınıasla ödeyemem
36-ama senin yapın beni korkutuyoro kadar yufka yüreklisin kikestirmeden gitmeye yanaşmazsıngözün yüksekte, hırslı olmaya hırslısınhırsına yoldaşlık edecek gaddarlık sende yokyükselmek istiyorsun, ama doğru yoldan sapmadandolap çevirmek istemiyorsun ama haksız kazanca diyeceğin yok(?)
39-yaz konuğu kırlangıçmabetlerde yuva yapmayı severama burada, şatoyu seçmiş yuvası içingökyüzünün soluğu güzel kokuyor demek bu civardaşatoda buldukları her çikinti, burçuygun köşe veya kenarahemen yuva kurup yavruları çıkarıveriyorlardikkat ettim, en temiz ve hoş hava neredeyesorada yaşıyor ve dolaşıyorlar.
42-kan dökme sanatını insanlara öğretinceverdiğimiz ders bize karşı kullanılıyortarafsız adalet, zehirli kadehibu defa bizim dudaklarımıza sunuyor
45- hain yüreğin bildiğini, hain surat gizlesin
53-o masum uykuyudolaşık dertler yumağını çözen uykuyuher günkü yaşamın ölümüağır işin yorgunluğunu alan banyohuzursuz zihinlerin merhemiyüce doğa'nın ikinci öğünüyaşam şöleninin ana yemeği uykuyu
56- bu içki üç şeye yol açar.içki adamın burnunu kızartır, uykusunu ve çişini getirir. sekse gelince; hem arttırır hem azaltır: yani isteği arttırır, ama gücü alır götürür. onun için de, içkinin fazlası insanı kandırır; hem kızıştırır hem bozum eder; hem azdırır hem caydırır; hevesini kaldırır, boynunu büktürür; sonunda, şeytan olup rüyada aldatır, donuna da yaptırır. sırtüstü yere serdikten sonra da bırakır gider.
61-kim, aynı anda hem şaşkın, hem aklı başındahem öfkeden gözü dönmüş, hem sakinhem sadık, hem soğukkanlı olabilmiş? kimse.
62- kederli olmadığı halde öyle görünmek iki yüzlü insan için kolaydır
-insaf ve merhametin olmadığı yerden gizlice sıvışmak ayıp sayılmaz
71-evet, listede adınız insan diye geçiyorçomar, tazı, melez, spanyel, sokak itifino, su köpeği, kurt köpeği, hepsinasıl, köpek diye anılıyorsa, aynı öyleama liste dediğin, bu hayvanlarınözgün niteliklerine yer vermelihızlı, yavaş, zeki, bekçi, avcı gibicömert doğa hepsine birer birerayrıcalıklı beceriler bağışlamışher biri, genel tür içinde özel becerisiyle kendini gösteririnsanlar için de böyle bu.
75-dilediğimiz yerine gelmiş, ama mutluluk getirmemişsekazancımız hiçtir, kaybımızsa her şey bence
82-yüce lordum, konukları ağırlamıyorsunuzgüler yüzden mahrum ziyafetmeyhane yemeğinden farksız olurinsanlar sade yemeği evlerinde de yerburada yemeğe çeşni katan, işin merasimionsuz şölen bir şeye benzemez
84- şaşkınlığın, erkekliğini aldı götürdü galiba!
96-dert üstüne dert, bela üstüne belayan ateşm yan, kayna kazanım kayna
105-bazen eylemlerimiz değilkorkumuz bizi hain yapar
112-ey zorbalık, temelini sağlam atnasıl olsa iyilik hesap soramaz sanahaksız kazandıklarını tak takıştırmerak etme, yasalar arkanda
120-yapmaindirme şapkanı gözlerinin üstüneduygularını açığa vur! dile gelmeyen acıkalbe yüklenir ve kırar onu
128-
kraliyet çiçeğini sulayıpzararlı otları çürütmeye yetecek kadardöksek de olur kanımızı
kral lear - w. shakespeare
Remzi
38-yay iyice gergin Kent, oktan sakın!
-kudret, kapılırsa yaltaklanmalaragörev, sesini duyurmaktan korkar mı sanırsın!yücleik aklını kaçırırsa, dürüstlük namus borcu olur.
-ne de fısıltıları boşluk içinde tınlamayan kimselerin yürekleri bomboştur
40-siz böyle olmak istedikten sonraözgürlük dışardaysa, sürgün sizin yanınızdır
43-durmadan dilenen, aç bakışlarım olmadığı içinilginizden yoksun kaldığım haldedilmazlıktan yoksun oluşumdur bana mutluluk verenbeni zenginleştiren şey
45-onu, sevgiyi oynayan yüreklerinize emanet ediyorum
46-zaman ikiyüzlülüğün gizlediğininasıl olsa birgün ortaya çıkarırkusurlarını örtenin sonu nasıl olsa utançtır
-biz artık uzun yılların kökleştirdiği kötü alışkanlıklar yanısıra, illetli yaşlılıkla gelen ters ve keyfi haraketlere de hazırlıklı olmalıyız. (gonreil ve regana gibi olacaksak eğer!!)
49-yaşlılar lehine kurnazca uydurulmuş bir töre olan yaşlılığa saygı, yaşamımızın en güzel yıllarında dünyayı bize zehir ediyor, bizim olması gerkeen nimetler de biz ancak onlardan zevk alamayacağımız bir çağa gelince elimize geçiyor.
53-işte insanların sersemliğine güzel bir örnek; çoğu kez kendi ektiğimizi biçtiğimiz halde, bahtımız kapandı mı, başımıza gelecek felaketlerin sorumluluğunu gider güneşe, aya ve yıldızlara yükleriz.
sanki zorunlu olduğumuz için kötülük yaparmışız gibi; sanki göklerin zoru ile budala, doğuşumuza egemen olan burcumuzun baskısı ile alçak, hırsız vehain; sanki yıldızımızın etkisine boyun eğmek gerektiği için sarhoş, yalancı olur, zina ederiz. yaptığımız bütün kötülükler kutsal bir gücün zoruyla olur.
orospu peşinde koşan bir zamparanın şehvetini bir yıldıza yüklemesi harika bir kaçamak doğrusu!
56-by day and night - gün ve gece tanığım olsun ki
57-insanlar, yaşlanıp bunadılar mı, yeniden çocuklaşıyorlaronun için, yüz bulup şımardıklarında okşamak gerekir onları ara sıra
59-balık yememek:elizabeth döneminde çok kullanılan bir deyimdi. shakepeare döneminin katolikleri hükümetin karşısındaydılar. katolikler cuma günü balık yediklerinden "balık yememek" devlete bağlı bir protestan anlamına geliyordu.
60-ne sesi güzel diye bir kadına vurulacak kadar genç, ne de bir kadının üzerine düşecek kadar yaşlıyım
63-rüzgarın estiği yana gülümsemeyi bilmiyorsan, açıkta kalıp şifayı kaparsın
64-gerçek, kulübesinde hapsedilen sadık bir köpektir; o kırbaçla kovalanırken dişi tazı da ocak başına kurulup odayı kokutur.
65-varını yoğunu herkese dağıtmabildiğinin hepsini dökme ortayasahip olduğunun tümünü kaptırmabir ata sahipsen yaya yürüyüp yorulmasana her söylenene inanmakazandığın parayı tek zara yatırmaiçkiyle kadına kulak asmakendi evinde kal, avare olma dışardaböylece bir yirmi alırsınsonunda sen kazanırsın
67-hiçbir dönemde modası geçmedi kaçıklarınhergün aklı kaydı biraz daha akıllılarınkafalarını nasıl kullanacaklarını bilemedileryaptıkları her işte saçmalığı seçtiler
70-guguk kuşunu (deli) öyle uzun besledi ki serçe serçenin beynini deldi guguğun yavrusu büyüyünce
73-dinle beni ey doğa, dinle! sevgili tanrıça dinle!bu yaratığı üretken kılmak niyetindeysen, vazgeçkısırlığı aşıla rahminekurut tüm üreme organlarını, kuruyup çürüyen bedenindençıkmasın ona onur verecek bir evlat!kaderinde doğurmak varsa bileöyle bir kin ve kötülük mayasıyla yoğur kiçocuğunun hamurunuömrü boyunca anasına karşı gelsininim inim inletsin, onu kahretsin!kırış kırış yapsın anasının geçn alnınıyanaklarında derin çizgiler açsın döktüreceği gözyaşlarıanasının bütün emek ve iyiliklerini dealayla, hakaretle karşılasınbu kadın o zaman, evlat nankörlüğünün bir yılan dişindenne kadar daha keskin olduğunu anlasın!
79-insanın burnu niçin yüzünün tam ortasındadır?burnunun her iki yanında birer gözü olsun da, kokusunu alamadığı şeyleri gösün diye.
96-bu adam, açık sözlülüğü övülüncegerçek karakterini zorlayıp küstahça kabalaşan herifin teki!
106-anlaşılan, kışın iş olmadığını öğrenmen için seni karıncaların gittiği okula göndermemiz gerekiyor.
burunlarının doğrultusunda gidenlere, kör değillerse gözleri yol gösterir; yitmi burnu yanyana diz, kokmaya başlayan kişinin kokusunu duymayan bir tek burun yoktur. elindeki koca tekerlek yokuş aşağı yuvarlanmaya başladı mı, koyver gitsin, yoksa boynunu kırarsın; ama yokuşu çıkıyorsa tekerleğin, bırak seni de götürsün.akıllı bir adam sana daha iyi bir öğüt verirse, benimkini geri verirsin. bu sözler bir kaçığın olduğuna göre bırak deliler dinlesin:görünüşte arkandan gelençıkarı için hizmet edentoz olur gökyüzü kararıncaseni bırakır ayazdaama bak ben burdayım: kalır kaçıklarbırak tüyüp gitsin akıllılarkirişi kıran alçağa kaçık denilebilirama benim gibi kaçıklar asla alçak değildir
108-hastalık hep ihmale uğratır sağlığın borçlu olduğu görevleribaskı altında kalan benliğimizbedenimizle birlikte sarsınca ruhumuzugerçek kimliğimizi yitiririz
137-yedi günah hayvanlarla simgelenirdi:aslan: gururyılan: kıskançlıktek boynuzlu at: öfkeayı: tembelliktilki: cimrilikdomuz: oburlukakrep: şehvet
160-bu kıyafetle, aşağı görülmenin bilincinde olmakaşağı görülüp de pohpohlanmaktan çok daha iyi.(pretty woman da vardı buna benzer bir şey)
talihten yana en yoksul, en aşağıda olan kimsehep bir umut ile yaşar, çekinmez hiçbir şeydenen acıklı değişim, yüksekteyken, iyiden kötüye doğru olanıdırkötü durumdakiler içinse her değişim iyiye doğrudur
162-acıya karşı deliyi oynamak çok hazinhem kendini hem başkalarını üzmekten başka bir şey değil
164-seni öylesine ezmiş ki göklerin lanetlerisineye çekiyorsun kaderin her sillesini
166-elini kolunu bağlamış ruhuna sinene korkaklıkkarşılık vermek zorunda olduğu hakaretlerianlamamazlıktan geliyor artık
167-varlığın kaynağını küçümseyen kimseengel, sınır tanımaz yolu üatündeyaşam özünü aldığı, beslendiği gövdeden
kendini çekip koparan dal kurumaya mahkumdurkuruyunca da yakıp yoketmek için kullanılır.(***)
-akıl ve erdem iğrenç olana iğrenç gelirpislik ancak pislikten tad alır. "pravis omnia prava"
169-eğer şu elleri, öfkeyle kaynayan kanımaalet etmek yakışsaydı banaetlerinden kemiklerini bir bir ayırır, parçalardım.
183-nasıl oluyor bilmiyorum amainsanın hayal gücü öylesine etkili kitüm canlılığına karşın, hayat denen hazineyi bazan aşırıp soyuveriyorhayatın kendi buna karşı koyamayınca
184-yoksa rezillik denen şeykendini ölümle ortadan kaldırmak nimetinden de mi yoksun?oysa zorbanın gazabını atlatmak, gururlu iradesini bozmak içinsefaletin elindeki tek tesellidir bu
188-bunların üstü kadın, alt tarafları hayvandırbellerinden yukarısı tanrılarındırama aşağısı şeytanın malıdırhep oradadır cehennem, karanlık, kükürt kuyuları, kaynar sularateşler, pis kokular, bulaşıcı hastalıklar
189-bir çiftlik köpeğini dilenciye havlarken gördün, değil mi? zavallı dilencinin, köpeğin önüsıra kaçtığını da görmüşsündür elbet! hah, işte tam burada iktidarın heybetli bir örneğini görebilirsin: makamındaysa, köpeğe bile itaat etmek gerek.
216-şu anda henüz kurumadı terimiz, dinmedi kanımızarkadaş savaşta yitirdi arkadaşınısavaşı hala bütün keskinliği ile hissedenlerbu gerilimli hava içindeen haklı davalara bile lanet ederleronun için, cordelia ile babasının durumudaha uygun bir zamanda ve zeminde ele alınmalıdır
217-soytarılar çoğu kez kahinliklerini ispat eder
224-hayat o kadar tatlı ki!her an ölüm acısıyla bin kez ölürüz degmze alamayız hemen ölmeyi!
38-yay iyice gergin Kent, oktan sakın!
-kudret, kapılırsa yaltaklanmalaragörev, sesini duyurmaktan korkar mı sanırsın!yücleik aklını kaçırırsa, dürüstlük namus borcu olur.
-ne de fısıltıları boşluk içinde tınlamayan kimselerin yürekleri bomboştur
40-siz böyle olmak istedikten sonraözgürlük dışardaysa, sürgün sizin yanınızdır
43-durmadan dilenen, aç bakışlarım olmadığı içinilginizden yoksun kaldığım haldedilmazlıktan yoksun oluşumdur bana mutluluk verenbeni zenginleştiren şey
45-onu, sevgiyi oynayan yüreklerinize emanet ediyorum
46-zaman ikiyüzlülüğün gizlediğininasıl olsa birgün ortaya çıkarırkusurlarını örtenin sonu nasıl olsa utançtır
-biz artık uzun yılların kökleştirdiği kötü alışkanlıklar yanısıra, illetli yaşlılıkla gelen ters ve keyfi haraketlere de hazırlıklı olmalıyız. (gonreil ve regana gibi olacaksak eğer!!)
49-yaşlılar lehine kurnazca uydurulmuş bir töre olan yaşlılığa saygı, yaşamımızın en güzel yıllarında dünyayı bize zehir ediyor, bizim olması gerkeen nimetler de biz ancak onlardan zevk alamayacağımız bir çağa gelince elimize geçiyor.
53-işte insanların sersemliğine güzel bir örnek; çoğu kez kendi ektiğimizi biçtiğimiz halde, bahtımız kapandı mı, başımıza gelecek felaketlerin sorumluluğunu gider güneşe, aya ve yıldızlara yükleriz.
sanki zorunlu olduğumuz için kötülük yaparmışız gibi; sanki göklerin zoru ile budala, doğuşumuza egemen olan burcumuzun baskısı ile alçak, hırsız vehain; sanki yıldızımızın etkisine boyun eğmek gerektiği için sarhoş, yalancı olur, zina ederiz. yaptığımız bütün kötülükler kutsal bir gücün zoruyla olur.
orospu peşinde koşan bir zamparanın şehvetini bir yıldıza yüklemesi harika bir kaçamak doğrusu!
56-by day and night - gün ve gece tanığım olsun ki
57-insanlar, yaşlanıp bunadılar mı, yeniden çocuklaşıyorlaronun için, yüz bulup şımardıklarında okşamak gerekir onları ara sıra
59-balık yememek:elizabeth döneminde çok kullanılan bir deyimdi. shakepeare döneminin katolikleri hükümetin karşısındaydılar. katolikler cuma günü balık yediklerinden "balık yememek" devlete bağlı bir protestan anlamına geliyordu.
60-ne sesi güzel diye bir kadına vurulacak kadar genç, ne de bir kadının üzerine düşecek kadar yaşlıyım
63-rüzgarın estiği yana gülümsemeyi bilmiyorsan, açıkta kalıp şifayı kaparsın
64-gerçek, kulübesinde hapsedilen sadık bir köpektir; o kırbaçla kovalanırken dişi tazı da ocak başına kurulup odayı kokutur.
65-varını yoğunu herkese dağıtmabildiğinin hepsini dökme ortayasahip olduğunun tümünü kaptırmabir ata sahipsen yaya yürüyüp yorulmasana her söylenene inanmakazandığın parayı tek zara yatırmaiçkiyle kadına kulak asmakendi evinde kal, avare olma dışardaböylece bir yirmi alırsınsonunda sen kazanırsın
67-hiçbir dönemde modası geçmedi kaçıklarınhergün aklı kaydı biraz daha akıllılarınkafalarını nasıl kullanacaklarını bilemedileryaptıkları her işte saçmalığı seçtiler
70-guguk kuşunu (deli) öyle uzun besledi ki serçe serçenin beynini deldi guguğun yavrusu büyüyünce
73-dinle beni ey doğa, dinle! sevgili tanrıça dinle!bu yaratığı üretken kılmak niyetindeysen, vazgeçkısırlığı aşıla rahminekurut tüm üreme organlarını, kuruyup çürüyen bedenindençıkmasın ona onur verecek bir evlat!kaderinde doğurmak varsa bileöyle bir kin ve kötülük mayasıyla yoğur kiçocuğunun hamurunuömrü boyunca anasına karşı gelsininim inim inletsin, onu kahretsin!kırış kırış yapsın anasının geçn alnınıyanaklarında derin çizgiler açsın döktüreceği gözyaşlarıanasının bütün emek ve iyiliklerini dealayla, hakaretle karşılasınbu kadın o zaman, evlat nankörlüğünün bir yılan dişindenne kadar daha keskin olduğunu anlasın!
79-insanın burnu niçin yüzünün tam ortasındadır?burnunun her iki yanında birer gözü olsun da, kokusunu alamadığı şeyleri gösün diye.
96-bu adam, açık sözlülüğü övülüncegerçek karakterini zorlayıp küstahça kabalaşan herifin teki!
106-anlaşılan, kışın iş olmadığını öğrenmen için seni karıncaların gittiği okula göndermemiz gerekiyor.
burunlarının doğrultusunda gidenlere, kör değillerse gözleri yol gösterir; yitmi burnu yanyana diz, kokmaya başlayan kişinin kokusunu duymayan bir tek burun yoktur. elindeki koca tekerlek yokuş aşağı yuvarlanmaya başladı mı, koyver gitsin, yoksa boynunu kırarsın; ama yokuşu çıkıyorsa tekerleğin, bırak seni de götürsün.akıllı bir adam sana daha iyi bir öğüt verirse, benimkini geri verirsin. bu sözler bir kaçığın olduğuna göre bırak deliler dinlesin:görünüşte arkandan gelençıkarı için hizmet edentoz olur gökyüzü kararıncaseni bırakır ayazdaama bak ben burdayım: kalır kaçıklarbırak tüyüp gitsin akıllılarkirişi kıran alçağa kaçık denilebilirama benim gibi kaçıklar asla alçak değildir
108-hastalık hep ihmale uğratır sağlığın borçlu olduğu görevleribaskı altında kalan benliğimizbedenimizle birlikte sarsınca ruhumuzugerçek kimliğimizi yitiririz
137-yedi günah hayvanlarla simgelenirdi:aslan: gururyılan: kıskançlıktek boynuzlu at: öfkeayı: tembelliktilki: cimrilikdomuz: oburlukakrep: şehvet
160-bu kıyafetle, aşağı görülmenin bilincinde olmakaşağı görülüp de pohpohlanmaktan çok daha iyi.(pretty woman da vardı buna benzer bir şey)
talihten yana en yoksul, en aşağıda olan kimsehep bir umut ile yaşar, çekinmez hiçbir şeydenen acıklı değişim, yüksekteyken, iyiden kötüye doğru olanıdırkötü durumdakiler içinse her değişim iyiye doğrudur
162-acıya karşı deliyi oynamak çok hazinhem kendini hem başkalarını üzmekten başka bir şey değil
164-seni öylesine ezmiş ki göklerin lanetlerisineye çekiyorsun kaderin her sillesini
166-elini kolunu bağlamış ruhuna sinene korkaklıkkarşılık vermek zorunda olduğu hakaretlerianlamamazlıktan geliyor artık
167-varlığın kaynağını küçümseyen kimseengel, sınır tanımaz yolu üatündeyaşam özünü aldığı, beslendiği gövdeden
kendini çekip koparan dal kurumaya mahkumdurkuruyunca da yakıp yoketmek için kullanılır.(***)
-akıl ve erdem iğrenç olana iğrenç gelirpislik ancak pislikten tad alır. "pravis omnia prava"
169-eğer şu elleri, öfkeyle kaynayan kanımaalet etmek yakışsaydı banaetlerinden kemiklerini bir bir ayırır, parçalardım.
183-nasıl oluyor bilmiyorum amainsanın hayal gücü öylesine etkili kitüm canlılığına karşın, hayat denen hazineyi bazan aşırıp soyuveriyorhayatın kendi buna karşı koyamayınca
184-yoksa rezillik denen şeykendini ölümle ortadan kaldırmak nimetinden de mi yoksun?oysa zorbanın gazabını atlatmak, gururlu iradesini bozmak içinsefaletin elindeki tek tesellidir bu
188-bunların üstü kadın, alt tarafları hayvandırbellerinden yukarısı tanrılarındırama aşağısı şeytanın malıdırhep oradadır cehennem, karanlık, kükürt kuyuları, kaynar sularateşler, pis kokular, bulaşıcı hastalıklar
189-bir çiftlik köpeğini dilenciye havlarken gördün, değil mi? zavallı dilencinin, köpeğin önüsıra kaçtığını da görmüşsündür elbet! hah, işte tam burada iktidarın heybetli bir örneğini görebilirsin: makamındaysa, köpeğe bile itaat etmek gerek.
216-şu anda henüz kurumadı terimiz, dinmedi kanımızarkadaş savaşta yitirdi arkadaşınısavaşı hala bütün keskinliği ile hissedenlerbu gerilimli hava içindeen haklı davalara bile lanet ederleronun için, cordelia ile babasının durumudaha uygun bir zamanda ve zeminde ele alınmalıdır
217-soytarılar çoğu kez kahinliklerini ispat eder
224-hayat o kadar tatlı ki!her an ölüm acısıyla bin kez ölürüz degmze alamayız hemen ölmeyi!
othello - w. shakespeare
Remzi
26- değer veren yok kıdeme yükselmek ya kayırmaya bakıyor ya kıdeme
27- kendime hizmet ediyorum ben ona hizmet ettiğim için
32- yönetim onu kolay kolay cezalandıramaz güvenliğini tehlikeye atmadan onu gözden çıkaramaz olsa olsa biraz kafasını şişirirler o kadar
35- şunu bil ki Iago, aşık olmasaydım eğer Desdemona'ya denizlerin tüm hazinelerini vereceklerini bilsem de bekarlığın sultanlığından ayrılıp sokar mıydım başımı sıkıya
37- siz, soylu sinyor, silahla değil, yaiınızla verin emirlerinizi.
41- Osmanlı'nın ilgisini çeken ilk şeyi sona bırakıp kazançtan olacak kadar acemi olduğunu düşünmek budalalıktır itip kenara daha kolayca alacağı şeyi boşu boşuna tehlikeye atmaz kendini
48- sana gelince pırlantam, başka çocuğum yok diye seviniyorum çünkü evden kaçışın bana zorbalığı öğretti başka çocuklarım olsaydı eğer, zincire vururdum hepsini -çaresi olmayan hastalıkta acılar sona ereriyileşme umuduyla duyulan acı beterini görüp dineryas tutmak gelmiş geçmiş yaramazlıklara yol açar kısa yoldan yeni mutsuzluklarakader alıp götürse elde tutamadığımızısoğukkanlılık alaya alır kaderin zararınısoyulduğunda gülen, hırsızdan bir şey çalarboş yere kederlenen, kendini soyar
49-derdi olmayan ancak bu sözleri çekebilirkeyif duyup bunları sevebilirama derdine sabırdan medet umanhem sözleri, hem kederi yüklenirözdeyiş insanı ya keyiflendirir ya kederlendirirne yana çeksen o yana gittiğimden, iki anlama gelirama hep lafta kalır bu sözler en sonundaşimdiye kadar hiç görmedim benkulak yoluyla iyileştirildiğini yürek acısının
53- bir tavuk uğruna kendimi öldürmektense, insanlığımdan vazgeçip şebek olurum daha iyi. (var böyle insanlar)
54- şöyle ya da böyle olmak elbette kendi elimizde. bedenimiz bahçemizdir, irademiz de bahçıvanı; ister ısırgan dikersin, ister kekik, ister hıyar yetiştirir, kabak ekersin; bahçeni ya tek bir bitkiye ayırabilirsin ya da bir sürü çiçekle doldurabilirsin; yeter ki sen iste! bahçenin kısır kalması da elinde, verimli bakımlı olması da. bunların hepsini yapmak irademize bakar. neyse ki, duygularımız mantığımızla dengelenmiş. yoksa damarlarımızdaki şu azgınlık, içimizdeki şu şehvet düşkünlüğü bize ne younlar oynardı. iyi ki mantık denen bir şey var da, kuduran isteklerimizi, bedenimizin iğnelenmelerini, dizginsiz tutkularımızı bastırabiliyoruz. senin aşk dediğin şey, işte bu tutkularımızın bir uzantısı, bir sürgünü.
- aşk, kanın kaynamasıyla, iradenin izniyle oluşan bir şey.
- başlangıcı birdenbire olanın sonu da çabuk gelir.(zaten biranda sevmiştim seni çok geçmez unuturuuuum =))) )
56- mağripli ise mert ve açık yürekli dürüst sanır budala, dürüst görünenleri de burnuna halkayı geçirdin mi götürürsün istediğin yere
63- gerçi dilini tutmayı biliyor sizin önünüzde ama kalıbımı basarım, o zaman da kavgadadır düşünceleriyle
-siz, kadınlar, sokakta güzelsiniz yağlıboya tablo gibioturma odasında çıngırak, mtfakta yaban kedisikabahatliyseniz azize, kızınca ifrit kesilirsinizev işlerinde oynaklık eder, hamaratlığınız tutar yatakta
64- hem güzel, hem akıllıys bir kadın, bilir güzelliği kullanılmak, aklı kullanmak içindir
-çirkinse eğer, ama aklı varsa ona yetecekmutlaka bir güzel bulur çirkinliğini örtecek
65- güzel olan kadına daha hiç aptal denilmemiştir hatta aptallığı sayesinde çocuk bile edinmiştir.
-bir kadn ki, güzel olduğu halde kibirlenmeziyi konuşabildiği halde, gevezelik etmezgösterişi sevmez, zengin olduğu haldeher şeye gücü yeter, ama kullanmayı istemezgücendirildiğinde, öcünü almak elinde olmasına rağmenuğradığı haksızlığa sabırla katlanmayı bilenucuz balığın en iyi parçasını, pahalı balığın en kötü parçasıyla değişmeyendüşünmesini bildiği halde, bunu hiç belli etmeyengördüğü halde peşindeki aşıkları, geriye bakmayan biri:böyle bir yaratık işte, varsa eğer böylesiahmak emzirip meyhane tezgahtarlığı yapsın adha iyi.
70- onun da içtiği şarap üzümden yapılır.
73- kötülüğün asıl yüzünü açıkça görebilmek için, kötülük etmek gerekir.
alarum: silah başı çağrısı
78- ingilizin içtiğinin yarısını bir danimarkalıya içirseniz bir daha yerinden kalkamaz; hiç yorulmadan almanı safdışı eder. daha ikinci fıçıya geçmeden hollandalıyı kusturur.
87- ey şaraptaki görünmez ruh, adın yoksa eğer, sana şeytan desinler.
88- biz, insanlar, ağızlarımızın içine düşman sokuyoruz, kapıp kaçsınlar diye akıllarımızı.
90- cehennemin dini imanı böyle işte! en kara günahları işletecekleri zaman şeytanlar bunu önce sevap diye yıtturmaya kalkarlar
103- bunu benim için yapmıyorsunuz kibu tıpkı size eldivenlerinizi giyingüzel yemekler yiyin, üşütmeyinçıkarınıza uygun hareket edin demek gibisizin yararınıza olan bir şeyama sevginizi gerçekten ölçmek istersem birgünbu zor, ağır, tehlikeli bir şey olacaktırböyle basit bir şey değil
105-iyi doğrusu, ne desem onu tekrarlıyorsanki kimseye gösterilmeyecek kadar korkunç bir canavar var kafasında!
106-üstelik ağzını açmadan önce sözlerini tartarsınonun için daha çok korkutuyor beni bu susuşlarınçünkü bu türde hareketler sadakatsiz düzenbazlardaalışkanlık haline gelmiş numaralardırama bunlar dürüst bir adamdayürekten gelen, içinde tutamadığı gizli duygulardır
107-itiraf edeyim ki, kötülükleri gözetlemekkarakterimin bir illetidir bendesık sık olmayacak kusurlar bulur kuşkulu mizacımbu yüzden yanılmış olabilirim kuşkulandığım şeydeonun için bir yana bırakıp sağduyunuzuönem vermeyin düşünceleri belirsiz, kuruntulu bir insanadert çıkarmayın kendinizeonun dağınık, güvenilmez gözlemlerindendüşüncelerini öğrenmenizne huzurunuz, ne iyiliğiniz için iyi olurne de benim zekama, namusuma uygundur
108-kesemi çalan, paramı çalar; para elimin kiridirönce benimdi, sonra onun oldu, binlerce kişinin kölesiydioysa temiz adımı aşıran insankendini zengin etmediği gibibir şey çalar benden beni yoksullaştıran
-kıskançlık, etiyle beslendiği avla oynayanyeşil gözlü bir canavardır
-yoksul olup da haline şükreden insanınkendi de zengindir, gönlü deoysa zenginliği sınırsız olduğu haldeher an yoksul düşme korkusuyla yaşayanınbir kış kadar yoksul hayatı vardırulu tanrım, benim soyumdan gelen herkesisen kıskançlıktan esirge
109-bir kez fırsat verdin mi kuşkuyakarara da vardın demektir
-en ufak bir korkum, kuşkum yokkarım aldatır diye beni noksanlarım yüzündengözleri gmrüyordu beni seçerken
-kuşkulanmam için gözlerimle görmem gerekkuşkulanırsam kanıtlanması gerekkanıtlanırsa eğer, yapılacak tek şey varaşkı da, kıskançlığı da o anda yok etmek
112-kendi ülkesinden, kendi huyundan, kendi seviyesindenbirçok evlenme teklifini geri çevirdioysa doğada her şey dengi denginedirböyle davranan kadınlarda cinsel isteklersapıkça anormallikler, doğaya aykırı düşüncelerden gelir.
117-en sudan şeyler tanrı kelamıdır kıskanç insana
-kuşku uyandıran bir düşünce tatsız gelmez önceama aslında zehirlidir; insanın kanına bir girdi miyanıp tutuşur kükürt ocağı gibi
-bundan sonra ne haşhaş, ne adamotu ne de dünyanın uyku veren şurupları iyi eder senigetiremezsin artık dün senin olan o tatlı uykuyu
118-yemin ederim, bilmeden üst üste aldatılmakaldatıldığından kuşkulanmaktan çok daha iyi
-soyulan insan, ne çalındığını fark etmemişsekimse de ona söylememişse, soyulmamış demektir
120-namus budalanın birineyin uğruna çalışırsa onu kaybediyor
126-eee, asker adam, eğer yerde kaldıysa öldü demektir.
133-öyle bir iki yıl yetmez tanımak için bir erkeğionlar yalnız mide, bizse yalnız yemeğiz karınları açken tıka basa yerler biziama bir de doydular mı kusup atarlar
134- en kötüsünü bilmek, hiçbir şey bilmemekten daha iyidir.
135-böyle zamanlarda insanın aklında büyük şeyler vardırama acısını küçük şeylerden çıkarır
biraz ağrısa parmağımızaynı ağrıyı bütün sağlıklı organlarımızda duyarız
136-ama kıskanç insanlar böyle söze kanmazlarböyleleri bir nedene göre kıskanmazlar kikıskanç oldukları için kıskanırlarbu kıskançlık denilen şey, kendi kendini peydahlayankendi kendini doğuran bir canavardır
139-bu ikiyüzlülük olur şeytana karşı(kötü görünüp kimseye zarar vermemek, şeytana karşı ikiyüzlülüktür)
145-zaten orospuların lanetibin kişiyi kendine oyuncak edip bir kişiye oyuncak olmaktır
- Romalı: Shakespeare döneminde kurumlu (mağrur) kişilere Romalı denirdi.
156- üzüntü bu kadar güzel boyanmamıştır (gözyaşları ile)
170- şimdiye kadar enayice hoş gördüklerime, bundan böyle gücenmeden katlanabileceğimi hiç sanmıyorum.
210-şeref ne diye yaşasın namus gittikten sonra.(şeref bir kabuktur, toplumunbir değeridir; ama namus insanın özvarlığına ilişkin bir niteliktir.
26- değer veren yok kıdeme yükselmek ya kayırmaya bakıyor ya kıdeme
27- kendime hizmet ediyorum ben ona hizmet ettiğim için
32- yönetim onu kolay kolay cezalandıramaz güvenliğini tehlikeye atmadan onu gözden çıkaramaz olsa olsa biraz kafasını şişirirler o kadar
35- şunu bil ki Iago, aşık olmasaydım eğer Desdemona'ya denizlerin tüm hazinelerini vereceklerini bilsem de bekarlığın sultanlığından ayrılıp sokar mıydım başımı sıkıya
37- siz, soylu sinyor, silahla değil, yaiınızla verin emirlerinizi.
41- Osmanlı'nın ilgisini çeken ilk şeyi sona bırakıp kazançtan olacak kadar acemi olduğunu düşünmek budalalıktır itip kenara daha kolayca alacağı şeyi boşu boşuna tehlikeye atmaz kendini
48- sana gelince pırlantam, başka çocuğum yok diye seviniyorum çünkü evden kaçışın bana zorbalığı öğretti başka çocuklarım olsaydı eğer, zincire vururdum hepsini -çaresi olmayan hastalıkta acılar sona ereriyileşme umuduyla duyulan acı beterini görüp dineryas tutmak gelmiş geçmiş yaramazlıklara yol açar kısa yoldan yeni mutsuzluklarakader alıp götürse elde tutamadığımızısoğukkanlılık alaya alır kaderin zararınısoyulduğunda gülen, hırsızdan bir şey çalarboş yere kederlenen, kendini soyar
49-derdi olmayan ancak bu sözleri çekebilirkeyif duyup bunları sevebilirama derdine sabırdan medet umanhem sözleri, hem kederi yüklenirözdeyiş insanı ya keyiflendirir ya kederlendirirne yana çeksen o yana gittiğimden, iki anlama gelirama hep lafta kalır bu sözler en sonundaşimdiye kadar hiç görmedim benkulak yoluyla iyileştirildiğini yürek acısının
53- bir tavuk uğruna kendimi öldürmektense, insanlığımdan vazgeçip şebek olurum daha iyi. (var böyle insanlar)
54- şöyle ya da böyle olmak elbette kendi elimizde. bedenimiz bahçemizdir, irademiz de bahçıvanı; ister ısırgan dikersin, ister kekik, ister hıyar yetiştirir, kabak ekersin; bahçeni ya tek bir bitkiye ayırabilirsin ya da bir sürü çiçekle doldurabilirsin; yeter ki sen iste! bahçenin kısır kalması da elinde, verimli bakımlı olması da. bunların hepsini yapmak irademize bakar. neyse ki, duygularımız mantığımızla dengelenmiş. yoksa damarlarımızdaki şu azgınlık, içimizdeki şu şehvet düşkünlüğü bize ne younlar oynardı. iyi ki mantık denen bir şey var da, kuduran isteklerimizi, bedenimizin iğnelenmelerini, dizginsiz tutkularımızı bastırabiliyoruz. senin aşk dediğin şey, işte bu tutkularımızın bir uzantısı, bir sürgünü.
- aşk, kanın kaynamasıyla, iradenin izniyle oluşan bir şey.
- başlangıcı birdenbire olanın sonu da çabuk gelir.(zaten biranda sevmiştim seni çok geçmez unuturuuuum =))) )
56- mağripli ise mert ve açık yürekli dürüst sanır budala, dürüst görünenleri de burnuna halkayı geçirdin mi götürürsün istediğin yere
63- gerçi dilini tutmayı biliyor sizin önünüzde ama kalıbımı basarım, o zaman da kavgadadır düşünceleriyle
-siz, kadınlar, sokakta güzelsiniz yağlıboya tablo gibioturma odasında çıngırak, mtfakta yaban kedisikabahatliyseniz azize, kızınca ifrit kesilirsinizev işlerinde oynaklık eder, hamaratlığınız tutar yatakta
64- hem güzel, hem akıllıys bir kadın, bilir güzelliği kullanılmak, aklı kullanmak içindir
-çirkinse eğer, ama aklı varsa ona yetecekmutlaka bir güzel bulur çirkinliğini örtecek
65- güzel olan kadına daha hiç aptal denilmemiştir hatta aptallığı sayesinde çocuk bile edinmiştir.
-bir kadn ki, güzel olduğu halde kibirlenmeziyi konuşabildiği halde, gevezelik etmezgösterişi sevmez, zengin olduğu haldeher şeye gücü yeter, ama kullanmayı istemezgücendirildiğinde, öcünü almak elinde olmasına rağmenuğradığı haksızlığa sabırla katlanmayı bilenucuz balığın en iyi parçasını, pahalı balığın en kötü parçasıyla değişmeyendüşünmesini bildiği halde, bunu hiç belli etmeyengördüğü halde peşindeki aşıkları, geriye bakmayan biri:böyle bir yaratık işte, varsa eğer böylesiahmak emzirip meyhane tezgahtarlığı yapsın adha iyi.
70- onun da içtiği şarap üzümden yapılır.
73- kötülüğün asıl yüzünü açıkça görebilmek için, kötülük etmek gerekir.
alarum: silah başı çağrısı
78- ingilizin içtiğinin yarısını bir danimarkalıya içirseniz bir daha yerinden kalkamaz; hiç yorulmadan almanı safdışı eder. daha ikinci fıçıya geçmeden hollandalıyı kusturur.
87- ey şaraptaki görünmez ruh, adın yoksa eğer, sana şeytan desinler.
88- biz, insanlar, ağızlarımızın içine düşman sokuyoruz, kapıp kaçsınlar diye akıllarımızı.
90- cehennemin dini imanı böyle işte! en kara günahları işletecekleri zaman şeytanlar bunu önce sevap diye yıtturmaya kalkarlar
103- bunu benim için yapmıyorsunuz kibu tıpkı size eldivenlerinizi giyingüzel yemekler yiyin, üşütmeyinçıkarınıza uygun hareket edin demek gibisizin yararınıza olan bir şeyama sevginizi gerçekten ölçmek istersem birgünbu zor, ağır, tehlikeli bir şey olacaktırböyle basit bir şey değil
105-iyi doğrusu, ne desem onu tekrarlıyorsanki kimseye gösterilmeyecek kadar korkunç bir canavar var kafasında!
106-üstelik ağzını açmadan önce sözlerini tartarsınonun için daha çok korkutuyor beni bu susuşlarınçünkü bu türde hareketler sadakatsiz düzenbazlardaalışkanlık haline gelmiş numaralardırama bunlar dürüst bir adamdayürekten gelen, içinde tutamadığı gizli duygulardır
107-itiraf edeyim ki, kötülükleri gözetlemekkarakterimin bir illetidir bendesık sık olmayacak kusurlar bulur kuşkulu mizacımbu yüzden yanılmış olabilirim kuşkulandığım şeydeonun için bir yana bırakıp sağduyunuzuönem vermeyin düşünceleri belirsiz, kuruntulu bir insanadert çıkarmayın kendinizeonun dağınık, güvenilmez gözlemlerindendüşüncelerini öğrenmenizne huzurunuz, ne iyiliğiniz için iyi olurne de benim zekama, namusuma uygundur
108-kesemi çalan, paramı çalar; para elimin kiridirönce benimdi, sonra onun oldu, binlerce kişinin kölesiydioysa temiz adımı aşıran insankendini zengin etmediği gibibir şey çalar benden beni yoksullaştıran
-kıskançlık, etiyle beslendiği avla oynayanyeşil gözlü bir canavardır
-yoksul olup da haline şükreden insanınkendi de zengindir, gönlü deoysa zenginliği sınırsız olduğu haldeher an yoksul düşme korkusuyla yaşayanınbir kış kadar yoksul hayatı vardırulu tanrım, benim soyumdan gelen herkesisen kıskançlıktan esirge
109-bir kez fırsat verdin mi kuşkuyakarara da vardın demektir
-en ufak bir korkum, kuşkum yokkarım aldatır diye beni noksanlarım yüzündengözleri gmrüyordu beni seçerken
-kuşkulanmam için gözlerimle görmem gerekkuşkulanırsam kanıtlanması gerekkanıtlanırsa eğer, yapılacak tek şey varaşkı da, kıskançlığı da o anda yok etmek
112-kendi ülkesinden, kendi huyundan, kendi seviyesindenbirçok evlenme teklifini geri çevirdioysa doğada her şey dengi denginedirböyle davranan kadınlarda cinsel isteklersapıkça anormallikler, doğaya aykırı düşüncelerden gelir.
117-en sudan şeyler tanrı kelamıdır kıskanç insana
-kuşku uyandıran bir düşünce tatsız gelmez önceama aslında zehirlidir; insanın kanına bir girdi miyanıp tutuşur kükürt ocağı gibi
-bundan sonra ne haşhaş, ne adamotu ne de dünyanın uyku veren şurupları iyi eder senigetiremezsin artık dün senin olan o tatlı uykuyu
118-yemin ederim, bilmeden üst üste aldatılmakaldatıldığından kuşkulanmaktan çok daha iyi
-soyulan insan, ne çalındığını fark etmemişsekimse de ona söylememişse, soyulmamış demektir
120-namus budalanın birineyin uğruna çalışırsa onu kaybediyor
126-eee, asker adam, eğer yerde kaldıysa öldü demektir.
133-öyle bir iki yıl yetmez tanımak için bir erkeğionlar yalnız mide, bizse yalnız yemeğiz karınları açken tıka basa yerler biziama bir de doydular mı kusup atarlar
134- en kötüsünü bilmek, hiçbir şey bilmemekten daha iyidir.
135-böyle zamanlarda insanın aklında büyük şeyler vardırama acısını küçük şeylerden çıkarır
biraz ağrısa parmağımızaynı ağrıyı bütün sağlıklı organlarımızda duyarız
136-ama kıskanç insanlar böyle söze kanmazlarböyleleri bir nedene göre kıskanmazlar kikıskanç oldukları için kıskanırlarbu kıskançlık denilen şey, kendi kendini peydahlayankendi kendini doğuran bir canavardır
139-bu ikiyüzlülük olur şeytana karşı(kötü görünüp kimseye zarar vermemek, şeytana karşı ikiyüzlülüktür)
145-zaten orospuların lanetibin kişiyi kendine oyuncak edip bir kişiye oyuncak olmaktır
- Romalı: Shakespeare döneminde kurumlu (mağrur) kişilere Romalı denirdi.
156- üzüntü bu kadar güzel boyanmamıştır (gözyaşları ile)
170- şimdiye kadar enayice hoş gördüklerime, bundan böyle gücenmeden katlanabileceğimi hiç sanmıyorum.
210-şeref ne diye yaşasın namus gittikten sonra.(şeref bir kabuktur, toplumunbir değeridir; ama namus insanın özvarlığına ilişkin bir niteliktir.
romeo ve juliet - w. shakespeare
Remzi
16-kızmak, yerinde duramamaktır; yiğit olan durup dayanır; demek ki sen kızdın mı tabanları yağlayacaksın.
22-düşünceliyken insan yalnızlığı sevdiğindenben bile yorgun benliğime fazla geldiğimdenonunkine değil, kendi gönlüme uydumbenden kaçandan kaçtım seve seve
23-gözyaşlarıyla taze sabah çiylerini çoğaltırkenve bulutlara bulutlar katarken derin ahlarlaama herkese yaşama sevinci veren güneşgölgeli perdelerini Şafak Tanrıçası'nın yatağındanışıktan eve kaçıp kapanıyor odasına oğlumçekip perdelerini güzelim gündüze kilit vuruyorkendine uydurma bir gece yaratıyorbu gidiş iyi öğütlerle giderilmedikçeişin sonu karanlık ve uğursuz bence
-ama o kendine saklıyor bütün duygularınıdoğru mu yapıyor bilemem - öğrenmek çok zoröylesine kapalı, bir şey söylemekten öylesine sakınıyorsorgulardan, araştırmalardan uzak tutuyor kendinitatlı yapraklarını havaya açamadangüzelliklerini güneşe sunamadankıskanç bir kurdun kemirdiği bir tomurcuk gibinereden geldiğini bilseydik kederininseve seve bulurduk devasını derdinin
25-ah, uzaktan nazik görünen aşknasıl da acımasız ve kaba denendiğinde
-ah sevgi, gözleri bağlıyken bile nasıl da görür, yolunu seçer dilediğince
26-hasta adama vasiyetname yazdırmakölümünü hızlandıran şey olur ancak
27-aşk tanrıcığı Cupid'in oku işlemez onabakire tanrıça Diana'nın zekasıyla donanmışve iffetten bir zırh ile korunup silahlandığındanetkilenmiyor aşkın çocukça oklarındanyılmıyor sevgi sözleriyle kuşatılmaktansaldırgan gözlerin bakışlarından yok hiç çekinmesiermişleri baştan çıkaran bir kucak altına yumuyor gözlerinigüzellikte zengin, ama yoksul da sayılırölünce çünkü güzelliğiyle birlikte gidecek varı yoğu
-özgür kıl gözlerini, başka güzellere bak
güzelliği o zaman daha çok çıkar ortayagüzellerin yüzünü örten mutlu maskelerkara olduğu için gizlediği kişilerbakana güzelmiş gibi gelirlersonradan kör olan aşık unutamazdaha önce gördüğü değerli hazineyieşsiz güzellikte bir kadın göster banaancak vesile olur anımsatmayakimin ondan da güzel olduğunuöğretemezsin bana unutmayı
52-ama sevgi güç veris, zamansa imkanbüyük engellerde bulur, büyük hazzı insan
54-gel, o şu ağaçlar altına saklanmıştıryoldaşlık etmek için huylu geceyekör olduğundan aşkı, en çok karanlığa uyar
60-yüreğimdeki dinginlik ve huzurdolsun senin gönlüne de!iyi geceler!
62-doğancı sesi gerekayartmak için bu erkek şahini!kırık olur tutsaklığın sesi, gür sesle konuşamaz;inletirdim yoksa Yankı'nın uyuduğu mağarayısesi benimkinden de çok kısılıncaya dekdurmadna söyletirdim onun rüzgar sesine Romeo'nun adını
64-doğu bulutlarını ışıktan çizgilerle renklendirerekçatık kaşlı geceye gülümsüyor gök yüzlü sabahalacakarnlık bir sarhoş gibi sendeleyerekkaçıyor doğan günün yolundanve Titan'ın ateş saçan tekerleklerindengüneşin yakıcı bakışı gündüze sevinç saçıpkurutmadan gecenin çiylerinigidip doldurmalıyım şu bizim sepetizehirli otlar ve şifalı çiçeklerledoğanın anası da, mezarı da topraktırdoğduğu rahimdir doğanın gömüldüğü yerdoğurduğu birbirinden bambaşka çocuklarınıbağrına basıp emzirir onlarıçoğunun birçok yararlı özelliği vardır
yararsızı yoktur, ama herbiri birbirinden başkadırözlerindeki eşsiz güç otların, bitkilerin, bazı taşlarınbüyüktür inanılmayacak kadar
yeryüzünde yaşayan en zararlı şey bileözel bir yarar taşır bu yeryüzüneen yararlı şey bile yanlış kullanılırsayokedip doğru sonucu ulaşır zarara
kullanmayı bilmezsen, iyi döner kötüyekötü de bazen yücelir erdemmiş gibi
şu minik çiçeğin taze filizlerinde zehir de var, iyileştiren özler dekoklanırsa, dinçlik verir her yerine insanıntadılırsa, öldürür tüm duyuları, durdurur yüreği
insanın içinde de, otlarda olduğu gibikarargah kurmuştur birbirine düşman iki kralbiri erdem, öteki gemsiz istemiçlerinden kötüsü egemen oldu mu bir kezkurt kemirip çürütür tezelden o bitkiyi
65-nöbet bekler kaygı her yaşlının gözündeuyku bulunmaz kaygının bulunduğu yerdeoysa yıpranmamış gençliğin yüksüz beyinle dinlendiği yerdealtın bir uyku sürdürür egemenliğini
66-bilmecemsi itirafın yanıtı da nilmeceyle olur
73-tanrı onu kendine başbelası diye yaratmış
75-kendi sesine hayran bir soylu, dadıbir ayda dinlemeye katlanamaycağı şeyleri biranda söylemeyi sever
77-iki kişi sır saklar yok ederek birini
80-soluk soluğa kaldım demeye soluğun var danasıl oluyor da soluğum kalmadı dersin?mazeret uydurmakla zaman yitireceğinebundan çok daha kısa sürecek haberi versene
82-şiddetle başlayan hazlar, şiddetle son bulurlarölümleri olur zaferleriöpüşürken yokolan ateşle barut gibien tatlı bal bile tadıldıkça bıkkınlık veriraynı tat isteği, iştahı köreltironun için, ölçülü sev ki uzun sürsün sevginhedefe hızlı giden, yavaş kadar geç varır
106-acemi bir askerin barutluğundaki barut gibiateş alıyor sayesinde bilgisizliğinin ölüme sürüklüyor, koruyacağı yerde seni
107-sevinçler üstü bir sevinç beklemeseydi şimdi beniacı olurdu böyle çabucak bırakıp gitmek senihoççakal!
112-kanımızı çekiyor susayan keder
- gelgeç ol, ey talih!o zaman çok tutmazsın onu belki, yollarsın geri!
113-ölçülü yas sevgiyi gösterirölçüsüz yas ise akılsızlığa işarettir
-bırakın da ağlayayım doya doyaböyle acı bir kayıba
böylece kaybı hissedebilirsin ancakama kaybına ağladığın dostu hissedemezsin
115-küçücük gövdenle tekne, deniz, rüzgar olmaya kalkışıyorsunçünkü gözlerin deniz gibi hala gelgit halindegövden yelken açmış bir tekne gibi bu tuzlu tufandarüzgarsa iç çekişlerin; ortalık birden durulmazsaalabora olur fırtınaya tutulmuş teknen
116-nefret ettiğim şeyden gurur duyamam hiçama teşekkür ederim, sevgi niyetine verdiğiniz nefrete bile
118-kocam yerde, yeminim gökteyeryüzüne o yemin nasıl döneryerden ayrılıp kocam, gökten göndermezse?
122-günah çıkartmak için mi geldiniz bu rahibe?
bunu açıklamak, günahımı size çıkartmak olur.
16-kızmak, yerinde duramamaktır; yiğit olan durup dayanır; demek ki sen kızdın mı tabanları yağlayacaksın.
22-düşünceliyken insan yalnızlığı sevdiğindenben bile yorgun benliğime fazla geldiğimdenonunkine değil, kendi gönlüme uydumbenden kaçandan kaçtım seve seve
23-gözyaşlarıyla taze sabah çiylerini çoğaltırkenve bulutlara bulutlar katarken derin ahlarlaama herkese yaşama sevinci veren güneşgölgeli perdelerini Şafak Tanrıçası'nın yatağındanışıktan eve kaçıp kapanıyor odasına oğlumçekip perdelerini güzelim gündüze kilit vuruyorkendine uydurma bir gece yaratıyorbu gidiş iyi öğütlerle giderilmedikçeişin sonu karanlık ve uğursuz bence
-ama o kendine saklıyor bütün duygularınıdoğru mu yapıyor bilemem - öğrenmek çok zoröylesine kapalı, bir şey söylemekten öylesine sakınıyorsorgulardan, araştırmalardan uzak tutuyor kendinitatlı yapraklarını havaya açamadangüzelliklerini güneşe sunamadankıskanç bir kurdun kemirdiği bir tomurcuk gibinereden geldiğini bilseydik kederininseve seve bulurduk devasını derdinin
25-ah, uzaktan nazik görünen aşknasıl da acımasız ve kaba denendiğinde
-ah sevgi, gözleri bağlıyken bile nasıl da görür, yolunu seçer dilediğince
26-hasta adama vasiyetname yazdırmakölümünü hızlandıran şey olur ancak
27-aşk tanrıcığı Cupid'in oku işlemez onabakire tanrıça Diana'nın zekasıyla donanmışve iffetten bir zırh ile korunup silahlandığındanetkilenmiyor aşkın çocukça oklarındanyılmıyor sevgi sözleriyle kuşatılmaktansaldırgan gözlerin bakışlarından yok hiç çekinmesiermişleri baştan çıkaran bir kucak altına yumuyor gözlerinigüzellikte zengin, ama yoksul da sayılırölünce çünkü güzelliğiyle birlikte gidecek varı yoğu
-özgür kıl gözlerini, başka güzellere bak
güzelliği o zaman daha çok çıkar ortayagüzellerin yüzünü örten mutlu maskelerkara olduğu için gizlediği kişilerbakana güzelmiş gibi gelirlersonradan kör olan aşık unutamazdaha önce gördüğü değerli hazineyieşsiz güzellikte bir kadın göster banaancak vesile olur anımsatmayakimin ondan da güzel olduğunuöğretemezsin bana unutmayı
52-ama sevgi güç veris, zamansa imkanbüyük engellerde bulur, büyük hazzı insan
54-gel, o şu ağaçlar altına saklanmıştıryoldaşlık etmek için huylu geceyekör olduğundan aşkı, en çok karanlığa uyar
60-yüreğimdeki dinginlik ve huzurdolsun senin gönlüne de!iyi geceler!
62-doğancı sesi gerekayartmak için bu erkek şahini!kırık olur tutsaklığın sesi, gür sesle konuşamaz;inletirdim yoksa Yankı'nın uyuduğu mağarayısesi benimkinden de çok kısılıncaya dekdurmadna söyletirdim onun rüzgar sesine Romeo'nun adını
64-doğu bulutlarını ışıktan çizgilerle renklendirerekçatık kaşlı geceye gülümsüyor gök yüzlü sabahalacakarnlık bir sarhoş gibi sendeleyerekkaçıyor doğan günün yolundanve Titan'ın ateş saçan tekerleklerindengüneşin yakıcı bakışı gündüze sevinç saçıpkurutmadan gecenin çiylerinigidip doldurmalıyım şu bizim sepetizehirli otlar ve şifalı çiçeklerledoğanın anası da, mezarı da topraktırdoğduğu rahimdir doğanın gömüldüğü yerdoğurduğu birbirinden bambaşka çocuklarınıbağrına basıp emzirir onlarıçoğunun birçok yararlı özelliği vardır
yararsızı yoktur, ama herbiri birbirinden başkadırözlerindeki eşsiz güç otların, bitkilerin, bazı taşlarınbüyüktür inanılmayacak kadar
yeryüzünde yaşayan en zararlı şey bileözel bir yarar taşır bu yeryüzüneen yararlı şey bile yanlış kullanılırsayokedip doğru sonucu ulaşır zarara
kullanmayı bilmezsen, iyi döner kötüyekötü de bazen yücelir erdemmiş gibi
şu minik çiçeğin taze filizlerinde zehir de var, iyileştiren özler dekoklanırsa, dinçlik verir her yerine insanıntadılırsa, öldürür tüm duyuları, durdurur yüreği
insanın içinde de, otlarda olduğu gibikarargah kurmuştur birbirine düşman iki kralbiri erdem, öteki gemsiz istemiçlerinden kötüsü egemen oldu mu bir kezkurt kemirip çürütür tezelden o bitkiyi
65-nöbet bekler kaygı her yaşlının gözündeuyku bulunmaz kaygının bulunduğu yerdeoysa yıpranmamış gençliğin yüksüz beyinle dinlendiği yerdealtın bir uyku sürdürür egemenliğini
66-bilmecemsi itirafın yanıtı da nilmeceyle olur
73-tanrı onu kendine başbelası diye yaratmış
75-kendi sesine hayran bir soylu, dadıbir ayda dinlemeye katlanamaycağı şeyleri biranda söylemeyi sever
77-iki kişi sır saklar yok ederek birini
80-soluk soluğa kaldım demeye soluğun var danasıl oluyor da soluğum kalmadı dersin?mazeret uydurmakla zaman yitireceğinebundan çok daha kısa sürecek haberi versene
82-şiddetle başlayan hazlar, şiddetle son bulurlarölümleri olur zaferleriöpüşürken yokolan ateşle barut gibien tatlı bal bile tadıldıkça bıkkınlık veriraynı tat isteği, iştahı köreltironun için, ölçülü sev ki uzun sürsün sevginhedefe hızlı giden, yavaş kadar geç varır
106-acemi bir askerin barutluğundaki barut gibiateş alıyor sayesinde bilgisizliğinin ölüme sürüklüyor, koruyacağı yerde seni
107-sevinçler üstü bir sevinç beklemeseydi şimdi beniacı olurdu böyle çabucak bırakıp gitmek senihoççakal!
112-kanımızı çekiyor susayan keder
- gelgeç ol, ey talih!o zaman çok tutmazsın onu belki, yollarsın geri!
113-ölçülü yas sevgiyi gösterirölçüsüz yas ise akılsızlığa işarettir
-bırakın da ağlayayım doya doyaböyle acı bir kayıba
böylece kaybı hissedebilirsin ancakama kaybına ağladığın dostu hissedemezsin
115-küçücük gövdenle tekne, deniz, rüzgar olmaya kalkışıyorsunçünkü gözlerin deniz gibi hala gelgit halindegövden yelken açmış bir tekne gibi bu tuzlu tufandarüzgarsa iç çekişlerin; ortalık birden durulmazsaalabora olur fırtınaya tutulmuş teknen
116-nefret ettiğim şeyden gurur duyamam hiçama teşekkür ederim, sevgi niyetine verdiğiniz nefrete bile
118-kocam yerde, yeminim gökteyeryüzüne o yemin nasıl döneryerden ayrılıp kocam, gökten göndermezse?
122-günah çıkartmak için mi geldiniz bu rahibe?
bunu açıklamak, günahımı size çıkartmak olur.
bir yaz gecesi rüyası - w. shakespeare
Remzi
23-unutma ki, sevgili kızım, tanrı neyse, baban da odur senin içintüm güzelliklerini ona borçlusunbalmumuna damgasını basmış, seni çıkarmıştır orayao damgayı yerinde bırakacak olan da bozacak olan da odur
30- sıradan, çirkin, çarpık şeyleri bileaşk değiştirebilir, biçimli, değerli kılabiliraşk gördüğünü gözleriyle değil, hayaliyle görürkanatlı Kupid resimlerde işte bu yüzden kördürdurup düşünme nedir, hiç bilmez aşkkanadı var, gözü yoktur; bakmadan uçar gideraşk bir çocuktur derlar ya, nedeni budur işteöyle çok yanılır ki yaptığı seçimlerde oyun oynayan çocukların ettiği yeminler gibiaşk uğruna yalan yere yeminler edilir her yerde.
41-çapkın rüzgarla buluşur buluşmazgerilip karnı şişen yelkenlere bakar gülüşürdük
44-mıknatıs gibi çekiyorsun beni - yüreği kaskatı bir mıknatısama çektiğini demir sanma; has çeliktir yüreğimsen çekme gücünü bırak, benim de kalmasın ardından gelme gücüm.
53-inandığı şeye inancını yitirenler arasındaem çok aldanmış olanın nefreti en büyüktür
61-doğrusunu isterseniz, bugünlerde akılla aşkın yanyana gezdiği de söylenemez - oysa, açık sözlü birkaç dost biraraya gelip bunları barıştırsa fena da olmazdı hani.
63-ah, sayın Hardal Tohumu, sizin ne kadar dayanıklı olduğunuzu bilirim. o ödlek, azman sığır eti, ailenizden çok kişiyi yutmuştur. size söz veriyorum, akrabalarınız bugüne dek gözlerimi çok yaşartmıştır. sizi daha iyi tanımak isterim, sayın Hardal Tohumu bayım.
67-iflas etmiş uykukedere olan borcunu ödeyemedikçekederin ağırlığı daha da artıyorama şimdi, burada kalır beklersemborcunun birazını öder belki uyku
68-kader dizginleri aldı yine desene:şimdi anlaşıldı neden, doğru yolda bir kişiyeyoldan sapan bir milyon kişi düşüyor yeryüzünde
-gidiyorum, gittim bile, baksana bir hızımatatar'ın oku gelse, yetişemez tozuma
69-doğru doğruyu götürüyorşeytanca kutsal bir kargaşa kalıyor geridebu yeminler hermia'nındı, ondan geçtin mi şimdi?onları bir kefeye koy, şu yeminleri de öbürünesonunda bir şey tartmamış olacaksın terazidekefeler yerinde kalacak, yeminler masallar kadar hafif
83-gel uykubazen kederin gözlerini kapatırsın ya haniçal götür biraz beni de kendimden
86-sanırım berbere gitmem gerekecek bayım; yüzümün nefis bir şekilde tüylendiğini hissediyorum. öyle nazik bir eşeğimdir ki, tüylerim gıdıkladı mı beni, kaşınmadan edemem.
91-kuşlar eşlerini aziz Valentin gününde seçermiş
97-gerçek olamayacak kadar tuhafböyle acayip şeylere, bu peri masallarına hiç inanmam benaşıklarla kaçıkların beyinleri kaynar dururöyle hülyalar kurar, öyle hayaller görürler kiakıl mantık kolay kolay kavrayamaz onlarıılgın bir, tutkun iki, şair üç,hayalle yoğrulmuşlardır baştan başa,birinin gördüğü şeytanları toplasankoskoca cehenneme sığdıramazsın: işte bu deliaşık dersen, şaşkınlıkta ondan aşağı kalmaz:bakarsın çingenenin suratında Helen'in güzelliğini bulmuşşairin gözleri heyecandan fırıl fırıl döner yuvalarındagökteyken yere iner, yerden göğe fırlar durmadaninsan, hayalinde nasılhiç görülmedik, bilinmedik şeyleri yaratırsaşairin kalemi de onlara biçim verirhiçten yararlanır, havayı alırbir yer, bir barınak bulur ona, bir ad veriröylesine güçlüdür ki hayalibir coşku, bir sevinç duymayagörsüno sevince bir kaynak da buluverirgece yarısı korktun diyelim karanlıktaçalıyı ayı sanmaz mısın kolaylıkla?
100-içtenlikle ve görev duygusuyla yapılan bir iştedeğerli bir şeyler vardır kesinlikle
-zavallı kişileri kaldıramayacakları bir yükün altında ezilir görmek hoş değil. görev duygusu ve hizmet anlayışı da ölüyor bu durumda.
-beceremedikleri için onlara teşekkür etmek bizi daha da yüceltironların yanlış anladığınıbiz anlar ve hoş görürsekyeterince eğlenmiş oluruzzavallı görev duygusu çabalar, beceremezsesoylu düşünce de sonuca değil niyete bakargezdiğim yerlerde ünlü bilginler beni karşılamak içinbüyük hazırlıklar yapmışlar, konuşmalar ezberlemişlerdirama sonunda bakarım, titriyor, sararıyorlarcümlelerin ortasına noktalar koyuyorlarkorkudan, hazırlanmış konuşmalarını şaşırıyorlarve sonunda dilleri tutuluyorbir hoşgeldin bile diyemeden tıkanıp kalıyorlarinan bana canım, bu suskunlukta bir hoşgeldin kokusu varürekek görev duygusunun bu alçakgönüllü havasında sırnaşık ve küstahça bilgiçliğintakırdayan dilinde bulduğumdan daha fazlasını buluyorumbana kalırsa, en küçük kişide bile en büyük sözüsevgi ve dili tutulmuş sadelik söyler
101-kusur işlersek eğer bilin ki bile bileolmayacak iyi niyetle geldik buraya kusur işlemeye
-geldik sanmayın yalnız. basit becerimizi görün dedikböylece sonumuzun gerçek başlangıcını söyledik
106-oyuncunun en iyisi bile bir gölgeden başka nedir ki! ama hayal yardımcı olursa onlara, en kötüsü bile çok kötü sayılmayabilir
108-düşünce ışığı soluk olduğuna göre kaybolmak üzere herhalde
112-yarı gecenin demir dili "on iki" dedi.
23-unutma ki, sevgili kızım, tanrı neyse, baban da odur senin içintüm güzelliklerini ona borçlusunbalmumuna damgasını basmış, seni çıkarmıştır orayao damgayı yerinde bırakacak olan da bozacak olan da odur
30- sıradan, çirkin, çarpık şeyleri bileaşk değiştirebilir, biçimli, değerli kılabiliraşk gördüğünü gözleriyle değil, hayaliyle görürkanatlı Kupid resimlerde işte bu yüzden kördürdurup düşünme nedir, hiç bilmez aşkkanadı var, gözü yoktur; bakmadan uçar gideraşk bir çocuktur derlar ya, nedeni budur işteöyle çok yanılır ki yaptığı seçimlerde oyun oynayan çocukların ettiği yeminler gibiaşk uğruna yalan yere yeminler edilir her yerde.
41-çapkın rüzgarla buluşur buluşmazgerilip karnı şişen yelkenlere bakar gülüşürdük
44-mıknatıs gibi çekiyorsun beni - yüreği kaskatı bir mıknatısama çektiğini demir sanma; has çeliktir yüreğimsen çekme gücünü bırak, benim de kalmasın ardından gelme gücüm.
53-inandığı şeye inancını yitirenler arasındaem çok aldanmış olanın nefreti en büyüktür
61-doğrusunu isterseniz, bugünlerde akılla aşkın yanyana gezdiği de söylenemez - oysa, açık sözlü birkaç dost biraraya gelip bunları barıştırsa fena da olmazdı hani.
63-ah, sayın Hardal Tohumu, sizin ne kadar dayanıklı olduğunuzu bilirim. o ödlek, azman sığır eti, ailenizden çok kişiyi yutmuştur. size söz veriyorum, akrabalarınız bugüne dek gözlerimi çok yaşartmıştır. sizi daha iyi tanımak isterim, sayın Hardal Tohumu bayım.
67-iflas etmiş uykukedere olan borcunu ödeyemedikçekederin ağırlığı daha da artıyorama şimdi, burada kalır beklersemborcunun birazını öder belki uyku
68-kader dizginleri aldı yine desene:şimdi anlaşıldı neden, doğru yolda bir kişiyeyoldan sapan bir milyon kişi düşüyor yeryüzünde
-gidiyorum, gittim bile, baksana bir hızımatatar'ın oku gelse, yetişemez tozuma
69-doğru doğruyu götürüyorşeytanca kutsal bir kargaşa kalıyor geridebu yeminler hermia'nındı, ondan geçtin mi şimdi?onları bir kefeye koy, şu yeminleri de öbürünesonunda bir şey tartmamış olacaksın terazidekefeler yerinde kalacak, yeminler masallar kadar hafif
83-gel uykubazen kederin gözlerini kapatırsın ya haniçal götür biraz beni de kendimden
86-sanırım berbere gitmem gerekecek bayım; yüzümün nefis bir şekilde tüylendiğini hissediyorum. öyle nazik bir eşeğimdir ki, tüylerim gıdıkladı mı beni, kaşınmadan edemem.
91-kuşlar eşlerini aziz Valentin gününde seçermiş
97-gerçek olamayacak kadar tuhafböyle acayip şeylere, bu peri masallarına hiç inanmam benaşıklarla kaçıkların beyinleri kaynar dururöyle hülyalar kurar, öyle hayaller görürler kiakıl mantık kolay kolay kavrayamaz onlarıılgın bir, tutkun iki, şair üç,hayalle yoğrulmuşlardır baştan başa,birinin gördüğü şeytanları toplasankoskoca cehenneme sığdıramazsın: işte bu deliaşık dersen, şaşkınlıkta ondan aşağı kalmaz:bakarsın çingenenin suratında Helen'in güzelliğini bulmuşşairin gözleri heyecandan fırıl fırıl döner yuvalarındagökteyken yere iner, yerden göğe fırlar durmadaninsan, hayalinde nasılhiç görülmedik, bilinmedik şeyleri yaratırsaşairin kalemi de onlara biçim verirhiçten yararlanır, havayı alırbir yer, bir barınak bulur ona, bir ad veriröylesine güçlüdür ki hayalibir coşku, bir sevinç duymayagörsüno sevince bir kaynak da buluverirgece yarısı korktun diyelim karanlıktaçalıyı ayı sanmaz mısın kolaylıkla?
100-içtenlikle ve görev duygusuyla yapılan bir iştedeğerli bir şeyler vardır kesinlikle
-zavallı kişileri kaldıramayacakları bir yükün altında ezilir görmek hoş değil. görev duygusu ve hizmet anlayışı da ölüyor bu durumda.
-beceremedikleri için onlara teşekkür etmek bizi daha da yüceltironların yanlış anladığınıbiz anlar ve hoş görürsekyeterince eğlenmiş oluruzzavallı görev duygusu çabalar, beceremezsesoylu düşünce de sonuca değil niyete bakargezdiğim yerlerde ünlü bilginler beni karşılamak içinbüyük hazırlıklar yapmışlar, konuşmalar ezberlemişlerdirama sonunda bakarım, titriyor, sararıyorlarcümlelerin ortasına noktalar koyuyorlarkorkudan, hazırlanmış konuşmalarını şaşırıyorlarve sonunda dilleri tutuluyorbir hoşgeldin bile diyemeden tıkanıp kalıyorlarinan bana canım, bu suskunlukta bir hoşgeldin kokusu varürekek görev duygusunun bu alçakgönüllü havasında sırnaşık ve küstahça bilgiçliğintakırdayan dilinde bulduğumdan daha fazlasını buluyorumbana kalırsa, en küçük kişide bile en büyük sözüsevgi ve dili tutulmuş sadelik söyler
101-kusur işlersek eğer bilin ki bile bileolmayacak iyi niyetle geldik buraya kusur işlemeye
-geldik sanmayın yalnız. basit becerimizi görün dedikböylece sonumuzun gerçek başlangıcını söyledik
106-oyuncunun en iyisi bile bir gölgeden başka nedir ki! ama hayal yardımcı olursa onlara, en kötüsü bile çok kötü sayılmayabilir
108-düşünce ışığı soluk olduğuna göre kaybolmak üzere herhalde
112-yarı gecenin demir dili "on iki" dedi.
aşk-ı memnu - halid ziya uşaklıgil
Özgür
30 - bir takım rivayetler vardır ki başkalarının aleyhine hizmet edecek şeylere halkın kolaylıkla itimadı neticesiyle tetkik olunmak (incelemek) zahmeti ihtiyar edilmeksizin (inceleme zahmetine katlanılmaksızın) revaç bulur (değerlendirilir), hatta ihtimal tetkik olunursa hakikatı sabit olamayacağı (gerçekliği kanıtlanamayacağı) ve o halde bunlara inanmak lezzetinden mahrum kalmak icap edeceği için bu rivayetlerin neşredildikleri suretle (yayıldığı şekilde) kabul olunması mukarrerdir (kararlaştırılmıştır).
31-onlar bu rivayetlere ne kadar ehemmiyet vermezlerse rivayetler o kadar kuvvet almış bulunurdu
arz-ı hulus ederim : samimi saygılarımı sunarım
86-aradığının hilafını (tersini) bulanlara mahsus bir şevk inkisarıyla (kırılmasıyla) daha birinci günü avdet etmek emelini duymuştu
87-onun sevmek için azim bir ihtiyacı vardı
99-piyanoda terakkisine hayretten kendini alamazdı (ilerlemesine şaşırmaktan kendisini alamazdı)
100-düşününüz bir kere: bir fırtına ki bacaları deviriyor, kiremitleri atıyor, ağaçları söküyor, kayaları yuvarlıyor, düşününüz o gürültüyü, bundan bir musiki yapınız, işte mösyö wagner!
103-sanki hikayeler ihtiyar kızın gözlerine renkleri değiştiren bir gözlük takmış idi; o, ancak kenarından hisse aldığı hayatı hep bu gözlüğün arasından görür, önüne tesadüf eden çehreleri anlamak, hayatının ufak tefek vakalarına bir hüküm vermek için bütün zihninde yaşayan hikaye hatıralarına müracaat eder, onlarla bir müşabehet (benzerlik) nispeti kurduktan sonra bir netice çıkarırdı
111-eğlenmek.. bu kelimenin manası da behlül de tebeddüde (değişime) uğramış idi. o hakikatte hiçbir şeyden eğlenmezdi. bütün eğlence yerlerine koşardı, bütün gülünecek şeyleri arardı, ihtimal herkesten ziyade gülerdi; fakat eğlenir miydi? eğleniyor görünürdü, onun için eğlenmek, eğleniyor görünmek demekti. bütün gülüşlerinin, eğlenişlerinin altında saklı bir can sıkıntısı vardı ki onu daima bir zevkten diğerine sevk ederdi
118-nihal'in tabiatı idi: doğrudan doğruya öğrenmeye sabrının kifayet etmeyeceği (yetmeyeceği) şeyleri cemile'ye öğretmeye çalışarak öğrenmiş olurdu
184-öyle zamanlar olur ki gözyaşları mantıktan ziyade selamet verir
186-işte biraz ciddi, biraz zeki görünmek isteyen kadınların ağzından tekerrür eden (tekrarlanan) felsefe cümlesi, diyordu, kendilerini dinlemek? lakin bu mümkün değil.. kalplerinin o binbir türlü kadın sesleri arasında asıl tıynetlerinin (yaratılışlarının) hakikatini verecek bir ses işitebilirler mi? hep kendilerini dinlediklerinden bahsederler, hepsi aldanmışlardır
190-nihal'in hiçbir sırrı olmadığı için her şeyine vakıfım, herkes de benim kadar vâkıftır, zannederim
194-yoksa yine taciz eden bir kedi gibi kovulacak mıyım?
195-fakat unutmayınız ki bir kadın kendisine bütün gençliğinin samimiyetiyle kalbini vermek isteyen, ruhunun bütün garam hummasıyla (aşk ateşiyle) ayaklarına atılarak nihayet aşkının feryadını saklamamaya müsaade dileyen bir biçareye karşı hiçbir zaman tamamıyla kayıtsız kalamaz
- facia aşıklarına mahsus bir lisan (drama queen =) )
196-daima evde, odaların basık havasında yaşayıp da birden güneşin tufanları altında geniş havalara çıkıveren kadınlar bir serbestlik meyli ile kafesinden kaçıp da henüz evin çatısından ayrılmadan bayılıveren kanaryalara benzerler
197-halbuki o öyle bir yalnızlık istiyordu ki rüyasız bir uykuya benzesin
199-kalplerimizde bazı illetler vardır ki vücudun tamamyla ensicesine hulul ettikten (dokusuna girdikten) sonra keşfolunamayan hafi emraza (gizli hastalıklara) mahsus bir nüfuz hıyanetiyle kendisini göstermeden, tahriplerini haber vermeden deruni (içten) bir yangın dumansızlığıyla yanar, yanar; bu bir ateştir ki mahiyetini bilmeyiz, vücudundan haber almayız; o yavaş yavaş, vazifesinden emin, devam eder; nihayet birgün birdenbire, bir hiç, bir dakikalık bir vukuf (anlama) bize gösterir ki kalbimizde bir yangın var. nedir? nereden tevellüt etmiştir (doğmuştur)? bu yangın nasıl serseri bir rüzgarın kanatlarıyla düşerek orasını tutuşturmuştur? bilmeyiz
241-bir kadın ki sizden ictinap ediyor (uzaklaşıyor), sizden korkuyor demektir; daha doğrusu size karşı kendisinden korkuyor demektir
247-tamamıyla ümitsizlikten ümit tahakkukuna o kadar seri geçilmiş idi ki his bile edilmemişti
249-işte hemen kadınların hepsinde mevcut bir illet: fedakar görünmek...
259-dikat! ikinci sukut hemen daima birinci sukuttan daha müşkül (zor), daha naziktir. birinci sukuttan sonra buhranlar, ıstıraplar, bütün bir kadını sizden kaçıran o şeyler vardır. kadınlar ekseriyet üzere ikinci sukuta mâni olmakla ilk sukutun günahını affettirmiş olacaklarına inanırlar. bu devre sırasında onlara ya tekrar tesadüfle temellük etmek yahut onlara karşı kayıtsız kalmak icap eder. kadınlar takip edildikçe müsterihtirler (kaygısızdırlar). sizin hala onlarla meşgul olmanız, hala onların arkasında koşmanız ekseriyet üzere kalplerinin ihtiyacını tatmine kifayet eder (yeter); fakat kayıtsız kalmanızı asla affedemezler ve o zaman o ilk sukuttan sonra onlar sizi takip eder
346-bu bir mevsimlik muaşakanın son günleri behlül için öyle bir devrenin başlangıç hengamesi olmuş idi ki o devre esnasında ihtiyarsız (isteksiz), henüz garam gınasının (aşk bıkkınlığının) başladığına bir celi vukuf hasıl olacak (apaçık anlaşılacak) kadar hissiyat sarahat kesp etmeksizin (açıklık kazanmaksızın), sevilen kadına atfolunacak kusurlar bulunur, onu aşkın baharında tezyin eden (süsleyen) bütün hülya çiçekleri artık solgun görünür, bir vakitler sevmek için icat olunan sebepler yavaş yavaş sevmemek için birer sebep kuvvetini alır
347-aşkta, kalp, sükûta başlayı da zihin melekelerini istismale (yeteneklerini kullanmaya) başlarsa aşk öyle bir hasta çocuğa benzer ki damarlarında taze bir kan yerine müsemmim (zehirleyici) ilaçlar cevelan etsin (dolaşsın)
-o kadar kolay düşen bu kadın bütün aşkını vermekte yine o kolaylıkla devam ediyordu
468-önünde bir alay niçinlere tesadüf etmeksizin bir adım atmak mümkün olmuyordu
30 - bir takım rivayetler vardır ki başkalarının aleyhine hizmet edecek şeylere halkın kolaylıkla itimadı neticesiyle tetkik olunmak (incelemek) zahmeti ihtiyar edilmeksizin (inceleme zahmetine katlanılmaksızın) revaç bulur (değerlendirilir), hatta ihtimal tetkik olunursa hakikatı sabit olamayacağı (gerçekliği kanıtlanamayacağı) ve o halde bunlara inanmak lezzetinden mahrum kalmak icap edeceği için bu rivayetlerin neşredildikleri suretle (yayıldığı şekilde) kabul olunması mukarrerdir (kararlaştırılmıştır).
31-onlar bu rivayetlere ne kadar ehemmiyet vermezlerse rivayetler o kadar kuvvet almış bulunurdu
arz-ı hulus ederim : samimi saygılarımı sunarım
86-aradığının hilafını (tersini) bulanlara mahsus bir şevk inkisarıyla (kırılmasıyla) daha birinci günü avdet etmek emelini duymuştu
87-onun sevmek için azim bir ihtiyacı vardı
99-piyanoda terakkisine hayretten kendini alamazdı (ilerlemesine şaşırmaktan kendisini alamazdı)
100-düşününüz bir kere: bir fırtına ki bacaları deviriyor, kiremitleri atıyor, ağaçları söküyor, kayaları yuvarlıyor, düşününüz o gürültüyü, bundan bir musiki yapınız, işte mösyö wagner!
103-sanki hikayeler ihtiyar kızın gözlerine renkleri değiştiren bir gözlük takmış idi; o, ancak kenarından hisse aldığı hayatı hep bu gözlüğün arasından görür, önüne tesadüf eden çehreleri anlamak, hayatının ufak tefek vakalarına bir hüküm vermek için bütün zihninde yaşayan hikaye hatıralarına müracaat eder, onlarla bir müşabehet (benzerlik) nispeti kurduktan sonra bir netice çıkarırdı
111-eğlenmek.. bu kelimenin manası da behlül de tebeddüde (değişime) uğramış idi. o hakikatte hiçbir şeyden eğlenmezdi. bütün eğlence yerlerine koşardı, bütün gülünecek şeyleri arardı, ihtimal herkesten ziyade gülerdi; fakat eğlenir miydi? eğleniyor görünürdü, onun için eğlenmek, eğleniyor görünmek demekti. bütün gülüşlerinin, eğlenişlerinin altında saklı bir can sıkıntısı vardı ki onu daima bir zevkten diğerine sevk ederdi
118-nihal'in tabiatı idi: doğrudan doğruya öğrenmeye sabrının kifayet etmeyeceği (yetmeyeceği) şeyleri cemile'ye öğretmeye çalışarak öğrenmiş olurdu
184-öyle zamanlar olur ki gözyaşları mantıktan ziyade selamet verir
186-işte biraz ciddi, biraz zeki görünmek isteyen kadınların ağzından tekerrür eden (tekrarlanan) felsefe cümlesi, diyordu, kendilerini dinlemek? lakin bu mümkün değil.. kalplerinin o binbir türlü kadın sesleri arasında asıl tıynetlerinin (yaratılışlarının) hakikatini verecek bir ses işitebilirler mi? hep kendilerini dinlediklerinden bahsederler, hepsi aldanmışlardır
190-nihal'in hiçbir sırrı olmadığı için her şeyine vakıfım, herkes de benim kadar vâkıftır, zannederim
194-yoksa yine taciz eden bir kedi gibi kovulacak mıyım?
195-fakat unutmayınız ki bir kadın kendisine bütün gençliğinin samimiyetiyle kalbini vermek isteyen, ruhunun bütün garam hummasıyla (aşk ateşiyle) ayaklarına atılarak nihayet aşkının feryadını saklamamaya müsaade dileyen bir biçareye karşı hiçbir zaman tamamıyla kayıtsız kalamaz
- facia aşıklarına mahsus bir lisan (drama queen =) )
196-daima evde, odaların basık havasında yaşayıp da birden güneşin tufanları altında geniş havalara çıkıveren kadınlar bir serbestlik meyli ile kafesinden kaçıp da henüz evin çatısından ayrılmadan bayılıveren kanaryalara benzerler
197-halbuki o öyle bir yalnızlık istiyordu ki rüyasız bir uykuya benzesin
199-kalplerimizde bazı illetler vardır ki vücudun tamamyla ensicesine hulul ettikten (dokusuna girdikten) sonra keşfolunamayan hafi emraza (gizli hastalıklara) mahsus bir nüfuz hıyanetiyle kendisini göstermeden, tahriplerini haber vermeden deruni (içten) bir yangın dumansızlığıyla yanar, yanar; bu bir ateştir ki mahiyetini bilmeyiz, vücudundan haber almayız; o yavaş yavaş, vazifesinden emin, devam eder; nihayet birgün birdenbire, bir hiç, bir dakikalık bir vukuf (anlama) bize gösterir ki kalbimizde bir yangın var. nedir? nereden tevellüt etmiştir (doğmuştur)? bu yangın nasıl serseri bir rüzgarın kanatlarıyla düşerek orasını tutuşturmuştur? bilmeyiz
241-bir kadın ki sizden ictinap ediyor (uzaklaşıyor), sizden korkuyor demektir; daha doğrusu size karşı kendisinden korkuyor demektir
247-tamamıyla ümitsizlikten ümit tahakkukuna o kadar seri geçilmiş idi ki his bile edilmemişti
249-işte hemen kadınların hepsinde mevcut bir illet: fedakar görünmek...
259-dikat! ikinci sukut hemen daima birinci sukuttan daha müşkül (zor), daha naziktir. birinci sukuttan sonra buhranlar, ıstıraplar, bütün bir kadını sizden kaçıran o şeyler vardır. kadınlar ekseriyet üzere ikinci sukuta mâni olmakla ilk sukutun günahını affettirmiş olacaklarına inanırlar. bu devre sırasında onlara ya tekrar tesadüfle temellük etmek yahut onlara karşı kayıtsız kalmak icap eder. kadınlar takip edildikçe müsterihtirler (kaygısızdırlar). sizin hala onlarla meşgul olmanız, hala onların arkasında koşmanız ekseriyet üzere kalplerinin ihtiyacını tatmine kifayet eder (yeter); fakat kayıtsız kalmanızı asla affedemezler ve o zaman o ilk sukuttan sonra onlar sizi takip eder
346-bu bir mevsimlik muaşakanın son günleri behlül için öyle bir devrenin başlangıç hengamesi olmuş idi ki o devre esnasında ihtiyarsız (isteksiz), henüz garam gınasının (aşk bıkkınlığının) başladığına bir celi vukuf hasıl olacak (apaçık anlaşılacak) kadar hissiyat sarahat kesp etmeksizin (açıklık kazanmaksızın), sevilen kadına atfolunacak kusurlar bulunur, onu aşkın baharında tezyin eden (süsleyen) bütün hülya çiçekleri artık solgun görünür, bir vakitler sevmek için icat olunan sebepler yavaş yavaş sevmemek için birer sebep kuvvetini alır
347-aşkta, kalp, sükûta başlayı da zihin melekelerini istismale (yeteneklerini kullanmaya) başlarsa aşk öyle bir hasta çocuğa benzer ki damarlarında taze bir kan yerine müsemmim (zehirleyici) ilaçlar cevelan etsin (dolaşsın)
-o kadar kolay düşen bu kadın bütün aşkını vermekte yine o kolaylıkla devam ediyordu
468-önünde bir alay niçinlere tesadüf etmeksizin bir adım atmak mümkün olmuyordu
herkes biraz kaçıktır - susan f. young
18 - insanı hayvanlardan ayıran özellik, hayvanların seksi çok doğal bir şekilde yapması, fakat insanların bu konuda konuşması, kaygılanması, homurdanması, fantezilerinin olması, yazması ve seksi doğal bir şey olarak kabul etmek yerine, çikolata satmak için bile kullanmasıdır.
29 - kendi kendimize konuşmadığımıza tamamen inanmamızın nedeni, konuştuğumuzun farkında olmamamızdır.
51 - tavsiye söz konusu olduğunda, tüm dünya iki ana gruba ayrılır: uymayacakları halde başkalarının tavsiyesine başvuranlar ve hiç kimse istemediği halde tavsiyede bulunanlar.
55 - öfke de çok önemli bir duygudur ve kişinin kesinlikle bu duygusunun farkında olması gerekir.çoğumuz da, bu duyguyu başkalarının görebilecekleri yere atmaktansa, içimize atmayı yeğleriz.
57 - batı dünyasında ilişkileri bitirmenin en popüler şekli hiçbir şey yapmamaktır.
58 - batı dünyasında bir ilişkiyi bitirmenin en popüler ikinci yolu kötü davranmaktır.
29 - kendi kendimize konuşmadığımıza tamamen inanmamızın nedeni, konuştuğumuzun farkında olmamamızdır.
51 - tavsiye söz konusu olduğunda, tüm dünya iki ana gruba ayrılır: uymayacakları halde başkalarının tavsiyesine başvuranlar ve hiç kimse istemediği halde tavsiyede bulunanlar.
55 - öfke de çok önemli bir duygudur ve kişinin kesinlikle bu duygusunun farkında olması gerekir.çoğumuz da, bu duyguyu başkalarının görebilecekleri yere atmaktansa, içimize atmayı yeğleriz.
57 - batı dünyasında ilişkileri bitirmenin en popüler şekli hiçbir şey yapmamaktır.
58 - batı dünyasında bir ilişkiyi bitirmenin en popüler ikinci yolu kötü davranmaktır.
vakıf kurulurken - isaac asimov
İthaki
15-nice kehanetler, sırf inanıldıkları için gerçekleşmiştir. bunlar 'kendi kendilerini doğrulayan' kehanetlerdir.
16-herkese eşit derecede inanılmaz demerzel. oysa bir matematikçi kehanetini matematik formülleri ve teknik terimlerle destekleyebilir ve sonuçta bunları kimse anlamaz, ama herkes inanabilir.
18-o imparatorluğa -yani insanoğlunun dünyalarının esenlik ve birlik içinde olmalarına- taraftı, ama imparator'a değil.
21-devlet görevlilerinin - hele ki imparator'un özel hizmetinde olanlarının- galaksinin bütün yükü sanki onların omuzlarındaymış gibi somurtkan bir ifade taşıdıklarına defalarca tanık olmuştu. üstelik bu insanların önemleri azaldıkça, üzerlerindeki hava gittikçe daha somurtkan ve tehditkar oluyordu.
-öyleyse bu şahıs o kadar yüksek rütbeden ve kendi kudretiyle o kadar barışık bir görevli olsa gerekti ki, bu ihtişamı somurtarak gölgelemeye gerek bile duymamıştı.
22-şimdi iki dost insan gibi konuşabiliriz, ki resmiyet ortadan kalktığında geriye kalan bu değil mi?siz majesteleri öyle istiyorsanız öyledir. =))
24-daha fazlasını yapmak için gerçekten doğru bir başlangıç noktası bulmalıyız, sonra da hesaplamalarımızı sonlu bir zaman diliminde gerçekleştirebilmenin çaresine bakmalıyız.
26-bilimadamlarının atomaltı parçacıklarla nasıl çalıştıklarını düşünün. bu parçacıklar çok büyük sayıdadır, her biri gelişigüzel ve tahmin edimesi olanaksız bir tarzda hareket etmekte ya da titremektedir, ancak tüm bu kargaşanın altında bir düzen vardır, bu sayede nasıl sormamız gerektiğini bildiğimiz tüm sorularımıza yanıt verebilen bir kuantum mekaniği kurabiliyoruz.toplumları ele aldığımızda da atomaltı parçacıkların yerine insanları koyuyoruz; ama bu kez insan zihni gibi fazladan bir etken daha vardır. parçacıklar bilinçsizce devinirler, insanlar ise tam tersi. zihnin ortaya çıkardığı çeşitli davranış kalıplarını ve etkilerini de hesaba kattığımızda sistem o denli karmaşıklaşıyor ki, bütün bu sorunların üstesinden gelmeye yetecek zaman kalmıyor.
42-alay konusu olmayı filozofça karşılayabilirdi elbette, ama böyle bir durumdan hoşlanması da beklenemezdi.
44-matematikçiler büyük sayılarla haşır neşir olurlar, ama bu hiçbir zaman gelirleri ile ilgili değildir.
46-işe yarayacağınıza karar verdiğinde sizi bir limon gibi sıkar ve istediği bilgiyi alır. tehlikeli olduğunuza karar verdiğinde sizi bir limon gibi sıkar ve canınızı alır.
249-tuhaflık ismi duyanın kafasındadır
258-merak edebilirsiniz, ama meraklı olmakta ısrar ederseniz sabrımızın sınırlarını zorlamaya da başlayabilirsiniz
281-bir topluluğun maddi yaşamdan daha küçük bir pay
15-nice kehanetler, sırf inanıldıkları için gerçekleşmiştir. bunlar 'kendi kendilerini doğrulayan' kehanetlerdir.
16-herkese eşit derecede inanılmaz demerzel. oysa bir matematikçi kehanetini matematik formülleri ve teknik terimlerle destekleyebilir ve sonuçta bunları kimse anlamaz, ama herkes inanabilir.
18-o imparatorluğa -yani insanoğlunun dünyalarının esenlik ve birlik içinde olmalarına- taraftı, ama imparator'a değil.
21-devlet görevlilerinin - hele ki imparator'un özel hizmetinde olanlarının- galaksinin bütün yükü sanki onların omuzlarındaymış gibi somurtkan bir ifade taşıdıklarına defalarca tanık olmuştu. üstelik bu insanların önemleri azaldıkça, üzerlerindeki hava gittikçe daha somurtkan ve tehditkar oluyordu.
-öyleyse bu şahıs o kadar yüksek rütbeden ve kendi kudretiyle o kadar barışık bir görevli olsa gerekti ki, bu ihtişamı somurtarak gölgelemeye gerek bile duymamıştı.
22-şimdi iki dost insan gibi konuşabiliriz, ki resmiyet ortadan kalktığında geriye kalan bu değil mi?siz majesteleri öyle istiyorsanız öyledir. =))
24-daha fazlasını yapmak için gerçekten doğru bir başlangıç noktası bulmalıyız, sonra da hesaplamalarımızı sonlu bir zaman diliminde gerçekleştirebilmenin çaresine bakmalıyız.
26-bilimadamlarının atomaltı parçacıklarla nasıl çalıştıklarını düşünün. bu parçacıklar çok büyük sayıdadır, her biri gelişigüzel ve tahmin edimesi olanaksız bir tarzda hareket etmekte ya da titremektedir, ancak tüm bu kargaşanın altında bir düzen vardır, bu sayede nasıl sormamız gerektiğini bildiğimiz tüm sorularımıza yanıt verebilen bir kuantum mekaniği kurabiliyoruz.toplumları ele aldığımızda da atomaltı parçacıkların yerine insanları koyuyoruz; ama bu kez insan zihni gibi fazladan bir etken daha vardır. parçacıklar bilinçsizce devinirler, insanlar ise tam tersi. zihnin ortaya çıkardığı çeşitli davranış kalıplarını ve etkilerini de hesaba kattığımızda sistem o denli karmaşıklaşıyor ki, bütün bu sorunların üstesinden gelmeye yetecek zaman kalmıyor.
42-alay konusu olmayı filozofça karşılayabilirdi elbette, ama böyle bir durumdan hoşlanması da beklenemezdi.
44-matematikçiler büyük sayılarla haşır neşir olurlar, ama bu hiçbir zaman gelirleri ile ilgili değildir.
46-işe yarayacağınıza karar verdiğinde sizi bir limon gibi sıkar ve istediği bilgiyi alır. tehlikeli olduğunuza karar verdiğinde sizi bir limon gibi sıkar ve canınızı alır.
249-tuhaflık ismi duyanın kafasındadır
258-merak edebilirsiniz, ama meraklı olmakta ısrar ederseniz sabrımızın sınırlarını zorlamaya da başlayabilirsiniz
281-bir topluluğun maddi yaşamdan daha küçük bir pay
hamlet - w. shakespeare
Remzi
42 - zihnin gözüne kaçmış bir toz zerresi bu. (zihnin gözü: bellek, hafıza)
neptün: deniz tanrısı
nemli yıldız: ay (gel-git esnasında suları çekip bıraktığı için.
43- seni rahatlatacak beni bağışlatacak bir iyilik istiyorsan konuş benimle
46- bilgece bir hüzünle düşünüyoruz hamlet'i kendimizi de aklımızdan çıkarmadan
48- yalnızca şu kara palto değil, sevgili anne benim içyüzümü gösteren; ne de yaslı günlerin sıradan siyah giyisileri ne de elde olmayan sesli iç çekişler yok yok, ne de gözlerde dinmeyen ırmaklar ne de yüzdeki perişan ifadeler, ya da acı belirten tavırlar, haller, pozlar işte bunlar "görünür". çünkü bu rolleri oynayabilir insan benim içimde görünüşten öte bir şey var... bu saydıklarım acının süsleri, takıları yalnız.
57- tüm dünya birleşip örtmeye çalışsa da gözden kaçmaz kötülükler, çıkar ortaya sonunda
58- kendi iradesine sahip değil yapabilecekleri doğumuyla sınırlanmış sıradan kişilerin yaptığı gibi canının istediği parçayı kesip alamaz kendisine - bedenle baş birbirinden ayrılmayacağına göre başın yapacağı seçimler bedenin oluru ve onayıyla sınırlanacaktır öyleyse, seni seviyorum dediğinde akıllı bir kız olarak yapacağın iş bulunduğu yeri göz önüne alarak, ancak sözlerini davranışlarıyla desteklediği sürece ona inanmaktır...
59- duygularının geri hattında kalmaya bak arzunun atış menzilinden, tehlikesinden uzak dur
- erdemin kendisi bile iftiranın elinden kaçamaz.
- güvenliğin ilk şartı korkudur.
60-
her düşünceni dile dökmeiyi tartmadığın düşünceyi de uygulamaya geçmesamimi ol, ama asla bayağılaşmasınanmış dostlarını çelik halkalarla bağla ruhunaama her mert görünüşlü yeni yetmeye el uzatıpavucunu boş yere eskitmekavgaya girmekten sakın; ama girmişken bir kereöyle vuruş ki, karşındaki senden sakınsınherkese kulak ver, dilini seyrek kullanherkesin görüşünü al, düşünceni kendine saklakesenin elverdiğince pahalı giyinmeye bakama gösterişe kaçam; zevkli giyin, züppece değilçünkü kişi çoğu kez giyiminden belli olur..ne borçlu ol, ne alacaklıborç verdin mi, paranı da kaybedersin dostunu daborç almaksa tutumluluğun baş düşmanıdırher şeyden önce kendine karşı dürüst olo zaman kimseyi aldatamazsıngeceyle gündüz nasıl peşpeşe gidersebunlar da öyle ayrılmaz birbirinden
62- ruhun dile ödünç verdiği yeminlerde ne denli cömert olduğunu. bu parlayışlar kızım, ısıdan çok ışık verir ve daha yanmaya başlamadan sönüp gider ikisi de yanılıp ateş sanma onları.
- onu bağlayan ip seninkinden daha uzun. (daha serbest =) )
64- bu geleneği bozmak, ona uymaktan daha onurlu bir davranış bence.
öyle insanlar vardır kikimi yönleri alışılmışın ötesinde gelişir, göze batarbu, doğal bir kusurdan olabilir, mesela doğuştanseçme şansları olmadığındanburda bir suçları da yoktur tabiancak bu dengesiz gelişme sık sık tuhaf huylara yol açaraklın çitlerini, kalelerini yıkar geçertoplum içindeki davranışları ayarlarkenmayasını fazla kaçırır ve bu insanlartek bir özrün damgasını taşırlar hepya doğanın onlara uygun gördüğü bir giyisiya da yıldızların çizdiği bir kaderdir bu damgabu kişilerin öteki yönleri kusursuz olsa dainsanda olabildiğince eksiksiz olsa daonlar bu tek kusurla tanınırlarbir damla kötülük öyle bir zehirdir ki...
70- ama, edepsizlik cennetlik kılığına girse de erdemi nasıl şaşırtamazsa yolundan göksel yataktan bıkar şehvet yanında yatan ışıl ışıl bir melek olsa da bıkar ve leş aramaya çıkar sonunda
71- bırak kendi bağrındaki dikenler dolasın, soksun ruhunu
72- güler insanoğlu, hem güler, hem alçaklığını da yapar.
74- siz, işiniz ve gönlünüz neredeyse oraya... çünkü her insanın bir yerde işi ve gönlü vardır
kılıcımın üzerine yemin edin. (konunun kutsallığı..)
89- madem ki zekanın ruhu sözde yatar uzun laf ise kol bacak ve dış görünüştür
- gerçek deliliği anlatmaya çalışmak deliliğin ta kendisi değildir de nedir
95- mutluyuz.. yani aşırı mutlu değiliz talihin külahının ponponu sayılmayız
ne de pabucunun tabanı ama?
98- bakışlarınızdan itiraf okuyorum. utanç duygunuz bu itirafı boyayıp gizlemeye yeterli değil.
107- çok daha iyisini göstereceksin be adam! her insana hak ettiği muameleyi yaparsan, kırbaçtan kim kurtulur sanıyorsun! sen kendi şeref ve mevkine göre davran onlara. ne kadar az hak ederlerse, senin cömertliğinin değeri o kadar yükselir.
109- hem cennet hem cehennem "öcünü al" derken kalbimi kahpeler gibi lafla ortaya seriyorum. sonra sövüp saymaya başlıyorum; bir sokak kadını bir sürtük gibi. ayıp ayıp
113- tecrübeyle sabit ki imanlı bir yüz ve dindar davranışlarla şeytanın üzerine bile bir kat şeker çekmek mümkün
114- var olmak ya da olmamak, mesele bu gözü dönmüş talihin sapanına, oklarına, için için katlanmak mı daha soylu yoksa, bir dertler denizine karşı silaha sarılıp son vermek mi onlara?
116- sen iffetli ve güzelsen, namusun güzelliğinle konuşmamalı.
- öyle güçlüdür ki güzellik, iffet onu kendine benzetemeden, o iffeti çöpçatana döndürüverir.
118- bir şey var ruhunda, her neyse, melankolisi bunun üstünde kuluçkaya oturmuş korkarım kabuk yarılınca tehlike çıkabilir içinden
119- büyük insanlarda delilik gözden uzak tutmaya gelmez.
- coşkunuz seller gibi akıyor, fırtınalra estiriyor, diyelim ki, hortumlar çeviriyor bile olsa, zorlama olmamalı konuşmanız ve tavrınız.
120- aşırılık, oyun denen şeyin özüne aykırıdır. başlangıçta olduğu gibi bugün de tiyatronun amacı , bir anlamda doğaya ayna tutmaktır; erdeme kendi yüzünü, kusura, camdaki hayalini ve tümüyle çağın toplumuna kendi biçim ve kalıbını göstermektir.
- eğer bunu abartır ya da beceremezseniz cahilleri güldürebilirsiniz ama, bu işten anlayanların canını sıkarsınız, ki bunlardan bir tanesinin düşüncesi, tiyatro dolusu öteki seyircinin görüşünden önemlidir.
- soytarı rolünü oynayanlar kendilerine ayrılan satırların dışına çıkmasın. öyleleri vardır ki, aklı kıt birkaç seyirciyi güldürecekler diye önce kendileri gülmeye başlarlar. oysa tam o sırada önemli bir yer gelmiştir. aptalca bir şey bu; bu yola başvuran soytarının da acınacak derecede hırslı olduğunu gösterir.
127- kadın hem çok sever, hem çok korkar, bilirsin; denktir birbirine onun korkusuyla aşkı; ya ikisi de yoktur, ya ikisi de aşırı.
- aşk büyük olunca, korkuya döner küçük kuşkular küçük korkular büyüyorsa, bil ki orada büyük aşk var.
128- çıkar kaygısıdır hep ikinci evliliği yaptıran, aşk olmamıştır hiçbir zaman ikinci kocam yatakta öptüğü anda beni ikinci kez öldürmüşüm demektir öleni
- ama kesin görünen düşünceler değişebilir zamanla. belleğin kölesidir ileriye dönük kararlar heyecanla doğar, ama sonra zayıflarlar ham meyve gibi dalına yapışır görünürler olgunlaşınca, ağaç sallanmadan düşüverirler
- borçlu da biz alacaklı da biz olunca kolay olmaz sadık kalmak borcuna kendimize heyecanla verdiğimiz sözler heyecanızmı dindiğinde anlamını yitirirler
- öyle şiddetli duygulardır ki üzüntü de sevinç de uygulamaya koymak onları aynı şeydir yok etmekle sevinç çok eğleniyor, keder çok yakınıyorsa keder sevinecek, sevinç kederlenecektir yakında.
- büyük adam düşünmeyegörsün, gözdesi de uçar gider yoksul adam kalkındı mı, düşmanları dosta döner
- dosta ihtiyacı olmayan dostsuz kalmaz da dara düşüp kof dostun deneyen bir de bakar, düşmana döndürmüş onu hemen
140- kazandığından vazgeçmeden bağışlanabilir mi insan?
142- sözlerim yukarı uçuyor; ama düşüncelerim aşağıda düşünce taşımayan sözler göğe ulaşamaz asla.
148- kişi ne kadar zayıfsa, hayal o kadar etkili olur.
156- sivri söz aptal kulakta körelirmiş
157- yargılarında akıllarını değil gözlerini kullanır onlar bu yüzden suçu değil, suçluya inen kırbacı görürler
- umutsuz hasta umutsuz çareyle iyileşir. ya da hiç iflah olmaz.
158- insan pekala, kral eti yemiş bir kurdu yem takıp balık avlayabileceği gibi; o kurtla beslenmiş balığı da yiyebilir.
162- fazla varlık ve barış iltihap yaparmış.
163- olan vaktinde yapabildiği en iyi ve yararlı iş yalnız yiyip içip uyumaksa eğer insan mıdır ki insan? bir hayvandır ancak.
- gerçekten büyük kişi, büyük gerekçe olmadan harekete geçmez.
164- ama parça bölük konuşmasını duyanlarparçaları birleştirip anlam çıkarıyor sözlerindendaha doğrusu işlerine geldiği gibi yorumluyorlar onlarıgerçekten de, kaş göz oynatmasına, baş sallamasına, el hareketlerine bakılırsabunlar ne kadar belirsiz ve gelişigüzel olsa dagerisinde bir düşünce olmalı, diyor insan
170- öyle bir ilahi çit vardır ki Kral'ın çevresinde hıyanet bir gözatabilir içeri belki ama kolay gerçekleştiremez niyetini
177- tahtayı taşa çeviren pınarlarda olduğu gibi zincirleri şeref armasına dönüşecekti benim oklarım da bu sert rüzgarda etkisiz kalacak hedefine varamadan yayına geri dönecekti
181- ama bilirim ki sevgi zamanın şartlarından doğarve gördüğüm örneklerden anladığım kadarıylazamanla, sevginin kıvılcımı ve ateşi solarsevgiyi söndüren kendi alevinin içinde yaşayan fitildirhiçbir şey hep aynı iyilikte kalmazçünkü iyilik de büyüyüp azarve kendi aşırılığında ölür
yapmak istediğimiz şeyiyapmak istediğimiz anda yapmalıyızçünkü bu "istemek" değişebilirgönülsüzlük, gecikmeler girer işin içineinsanın dili, eli girer, durumlar değişir"yapmalıyız"a gelinceiç çekişte ölçüyü kaçırmaya benzerrahatlatışı rahatsızlığa dönüşebilir
201- incelikli planlarımız suya düştüğünde düşünmeden davranmak işe yarıyor
203- yaman hasımlar karşılaştığında tokuşan kırbaçların ucunda öfke birikmişken araya girmek sıradan varlıklar için tehlikelidir
206- kesesi boşaldı bak. altın sözlerinin hepsini harcadı
208- aşağı yukarı bunları söyleyin de gönlünüz hangi tantanayla dilerse öyle iletin
209- daha memeyi emmeden yaranmayı öğrendi, derler ya. işte bu ve bunun gibi birçokları bu soysuz çağın yetiştirmeleri hep. işte böyle, zamanın havasından çalmayı bellerler ve hep benzerleriyle dolaşa dolaşa, bu tür tumturaklı sözler köpük gibi birikir ağızlarında. aynı havadan tutturur giderler, sanki çok oturaklı sözler söylüyorlarmış gibi. ama denemek için bir üflemeyegör, patlayıverir balonlar.
211-doğal duygularım açısındanki, beni intikama iten de bunlar olmuştuözrünüzü yeterli buluyorumama şerefim söz konusu olduğunda bir şey söyleyememve şu anda bir uzlaşmaya gitmek istemem
meğerki şerefi ve saygınlığı tanınmış büyüklerimizbana emsal göstererekadımın lekesiz kalacağını temin etsinler (ki edecek biri yok herhalde artık)
ama o vakte kadarbanda sunduğunuz sevgiyi sevgi olarak alacakve ona ihanet etmeyeceğim
42 - zihnin gözüne kaçmış bir toz zerresi bu. (zihnin gözü: bellek, hafıza)
neptün: deniz tanrısı
nemli yıldız: ay (gel-git esnasında suları çekip bıraktığı için.
43- seni rahatlatacak beni bağışlatacak bir iyilik istiyorsan konuş benimle
46- bilgece bir hüzünle düşünüyoruz hamlet'i kendimizi de aklımızdan çıkarmadan
48- yalnızca şu kara palto değil, sevgili anne benim içyüzümü gösteren; ne de yaslı günlerin sıradan siyah giyisileri ne de elde olmayan sesli iç çekişler yok yok, ne de gözlerde dinmeyen ırmaklar ne de yüzdeki perişan ifadeler, ya da acı belirten tavırlar, haller, pozlar işte bunlar "görünür". çünkü bu rolleri oynayabilir insan benim içimde görünüşten öte bir şey var... bu saydıklarım acının süsleri, takıları yalnız.
57- tüm dünya birleşip örtmeye çalışsa da gözden kaçmaz kötülükler, çıkar ortaya sonunda
58- kendi iradesine sahip değil yapabilecekleri doğumuyla sınırlanmış sıradan kişilerin yaptığı gibi canının istediği parçayı kesip alamaz kendisine - bedenle baş birbirinden ayrılmayacağına göre başın yapacağı seçimler bedenin oluru ve onayıyla sınırlanacaktır öyleyse, seni seviyorum dediğinde akıllı bir kız olarak yapacağın iş bulunduğu yeri göz önüne alarak, ancak sözlerini davranışlarıyla desteklediği sürece ona inanmaktır...
59- duygularının geri hattında kalmaya bak arzunun atış menzilinden, tehlikesinden uzak dur
- erdemin kendisi bile iftiranın elinden kaçamaz.
- güvenliğin ilk şartı korkudur.
60-
her düşünceni dile dökmeiyi tartmadığın düşünceyi de uygulamaya geçmesamimi ol, ama asla bayağılaşmasınanmış dostlarını çelik halkalarla bağla ruhunaama her mert görünüşlü yeni yetmeye el uzatıpavucunu boş yere eskitmekavgaya girmekten sakın; ama girmişken bir kereöyle vuruş ki, karşındaki senden sakınsınherkese kulak ver, dilini seyrek kullanherkesin görüşünü al, düşünceni kendine saklakesenin elverdiğince pahalı giyinmeye bakama gösterişe kaçam; zevkli giyin, züppece değilçünkü kişi çoğu kez giyiminden belli olur..ne borçlu ol, ne alacaklıborç verdin mi, paranı da kaybedersin dostunu daborç almaksa tutumluluğun baş düşmanıdırher şeyden önce kendine karşı dürüst olo zaman kimseyi aldatamazsıngeceyle gündüz nasıl peşpeşe gidersebunlar da öyle ayrılmaz birbirinden
62- ruhun dile ödünç verdiği yeminlerde ne denli cömert olduğunu. bu parlayışlar kızım, ısıdan çok ışık verir ve daha yanmaya başlamadan sönüp gider ikisi de yanılıp ateş sanma onları.
- onu bağlayan ip seninkinden daha uzun. (daha serbest =) )
64- bu geleneği bozmak, ona uymaktan daha onurlu bir davranış bence.
öyle insanlar vardır kikimi yönleri alışılmışın ötesinde gelişir, göze batarbu, doğal bir kusurdan olabilir, mesela doğuştanseçme şansları olmadığındanburda bir suçları da yoktur tabiancak bu dengesiz gelişme sık sık tuhaf huylara yol açaraklın çitlerini, kalelerini yıkar geçertoplum içindeki davranışları ayarlarkenmayasını fazla kaçırır ve bu insanlartek bir özrün damgasını taşırlar hepya doğanın onlara uygun gördüğü bir giyisiya da yıldızların çizdiği bir kaderdir bu damgabu kişilerin öteki yönleri kusursuz olsa dainsanda olabildiğince eksiksiz olsa daonlar bu tek kusurla tanınırlarbir damla kötülük öyle bir zehirdir ki...
70- ama, edepsizlik cennetlik kılığına girse de erdemi nasıl şaşırtamazsa yolundan göksel yataktan bıkar şehvet yanında yatan ışıl ışıl bir melek olsa da bıkar ve leş aramaya çıkar sonunda
71- bırak kendi bağrındaki dikenler dolasın, soksun ruhunu
72- güler insanoğlu, hem güler, hem alçaklığını da yapar.
74- siz, işiniz ve gönlünüz neredeyse oraya... çünkü her insanın bir yerde işi ve gönlü vardır
kılıcımın üzerine yemin edin. (konunun kutsallığı..)
89- madem ki zekanın ruhu sözde yatar uzun laf ise kol bacak ve dış görünüştür
- gerçek deliliği anlatmaya çalışmak deliliğin ta kendisi değildir de nedir
95- mutluyuz.. yani aşırı mutlu değiliz talihin külahının ponponu sayılmayız
ne de pabucunun tabanı ama?
98- bakışlarınızdan itiraf okuyorum. utanç duygunuz bu itirafı boyayıp gizlemeye yeterli değil.
107- çok daha iyisini göstereceksin be adam! her insana hak ettiği muameleyi yaparsan, kırbaçtan kim kurtulur sanıyorsun! sen kendi şeref ve mevkine göre davran onlara. ne kadar az hak ederlerse, senin cömertliğinin değeri o kadar yükselir.
109- hem cennet hem cehennem "öcünü al" derken kalbimi kahpeler gibi lafla ortaya seriyorum. sonra sövüp saymaya başlıyorum; bir sokak kadını bir sürtük gibi. ayıp ayıp
113- tecrübeyle sabit ki imanlı bir yüz ve dindar davranışlarla şeytanın üzerine bile bir kat şeker çekmek mümkün
114- var olmak ya da olmamak, mesele bu gözü dönmüş talihin sapanına, oklarına, için için katlanmak mı daha soylu yoksa, bir dertler denizine karşı silaha sarılıp son vermek mi onlara?
116- sen iffetli ve güzelsen, namusun güzelliğinle konuşmamalı.
- öyle güçlüdür ki güzellik, iffet onu kendine benzetemeden, o iffeti çöpçatana döndürüverir.
118- bir şey var ruhunda, her neyse, melankolisi bunun üstünde kuluçkaya oturmuş korkarım kabuk yarılınca tehlike çıkabilir içinden
119- büyük insanlarda delilik gözden uzak tutmaya gelmez.
- coşkunuz seller gibi akıyor, fırtınalra estiriyor, diyelim ki, hortumlar çeviriyor bile olsa, zorlama olmamalı konuşmanız ve tavrınız.
120- aşırılık, oyun denen şeyin özüne aykırıdır. başlangıçta olduğu gibi bugün de tiyatronun amacı , bir anlamda doğaya ayna tutmaktır; erdeme kendi yüzünü, kusura, camdaki hayalini ve tümüyle çağın toplumuna kendi biçim ve kalıbını göstermektir.
- eğer bunu abartır ya da beceremezseniz cahilleri güldürebilirsiniz ama, bu işten anlayanların canını sıkarsınız, ki bunlardan bir tanesinin düşüncesi, tiyatro dolusu öteki seyircinin görüşünden önemlidir.
- soytarı rolünü oynayanlar kendilerine ayrılan satırların dışına çıkmasın. öyleleri vardır ki, aklı kıt birkaç seyirciyi güldürecekler diye önce kendileri gülmeye başlarlar. oysa tam o sırada önemli bir yer gelmiştir. aptalca bir şey bu; bu yola başvuran soytarının da acınacak derecede hırslı olduğunu gösterir.
127- kadın hem çok sever, hem çok korkar, bilirsin; denktir birbirine onun korkusuyla aşkı; ya ikisi de yoktur, ya ikisi de aşırı.
- aşk büyük olunca, korkuya döner küçük kuşkular küçük korkular büyüyorsa, bil ki orada büyük aşk var.
128- çıkar kaygısıdır hep ikinci evliliği yaptıran, aşk olmamıştır hiçbir zaman ikinci kocam yatakta öptüğü anda beni ikinci kez öldürmüşüm demektir öleni
- ama kesin görünen düşünceler değişebilir zamanla. belleğin kölesidir ileriye dönük kararlar heyecanla doğar, ama sonra zayıflarlar ham meyve gibi dalına yapışır görünürler olgunlaşınca, ağaç sallanmadan düşüverirler
- borçlu da biz alacaklı da biz olunca kolay olmaz sadık kalmak borcuna kendimize heyecanla verdiğimiz sözler heyecanızmı dindiğinde anlamını yitirirler
- öyle şiddetli duygulardır ki üzüntü de sevinç de uygulamaya koymak onları aynı şeydir yok etmekle sevinç çok eğleniyor, keder çok yakınıyorsa keder sevinecek, sevinç kederlenecektir yakında.
- büyük adam düşünmeyegörsün, gözdesi de uçar gider yoksul adam kalkındı mı, düşmanları dosta döner
- dosta ihtiyacı olmayan dostsuz kalmaz da dara düşüp kof dostun deneyen bir de bakar, düşmana döndürmüş onu hemen
140- kazandığından vazgeçmeden bağışlanabilir mi insan?
142- sözlerim yukarı uçuyor; ama düşüncelerim aşağıda düşünce taşımayan sözler göğe ulaşamaz asla.
148- kişi ne kadar zayıfsa, hayal o kadar etkili olur.
156- sivri söz aptal kulakta körelirmiş
157- yargılarında akıllarını değil gözlerini kullanır onlar bu yüzden suçu değil, suçluya inen kırbacı görürler
- umutsuz hasta umutsuz çareyle iyileşir. ya da hiç iflah olmaz.
158- insan pekala, kral eti yemiş bir kurdu yem takıp balık avlayabileceği gibi; o kurtla beslenmiş balığı da yiyebilir.
162- fazla varlık ve barış iltihap yaparmış.
163- olan vaktinde yapabildiği en iyi ve yararlı iş yalnız yiyip içip uyumaksa eğer insan mıdır ki insan? bir hayvandır ancak.
- gerçekten büyük kişi, büyük gerekçe olmadan harekete geçmez.
164- ama parça bölük konuşmasını duyanlarparçaları birleştirip anlam çıkarıyor sözlerindendaha doğrusu işlerine geldiği gibi yorumluyorlar onlarıgerçekten de, kaş göz oynatmasına, baş sallamasına, el hareketlerine bakılırsabunlar ne kadar belirsiz ve gelişigüzel olsa dagerisinde bir düşünce olmalı, diyor insan
170- öyle bir ilahi çit vardır ki Kral'ın çevresinde hıyanet bir gözatabilir içeri belki ama kolay gerçekleştiremez niyetini
177- tahtayı taşa çeviren pınarlarda olduğu gibi zincirleri şeref armasına dönüşecekti benim oklarım da bu sert rüzgarda etkisiz kalacak hedefine varamadan yayına geri dönecekti
181- ama bilirim ki sevgi zamanın şartlarından doğarve gördüğüm örneklerden anladığım kadarıylazamanla, sevginin kıvılcımı ve ateşi solarsevgiyi söndüren kendi alevinin içinde yaşayan fitildirhiçbir şey hep aynı iyilikte kalmazçünkü iyilik de büyüyüp azarve kendi aşırılığında ölür
yapmak istediğimiz şeyiyapmak istediğimiz anda yapmalıyızçünkü bu "istemek" değişebilirgönülsüzlük, gecikmeler girer işin içineinsanın dili, eli girer, durumlar değişir"yapmalıyız"a gelinceiç çekişte ölçüyü kaçırmaya benzerrahatlatışı rahatsızlığa dönüşebilir
201- incelikli planlarımız suya düştüğünde düşünmeden davranmak işe yarıyor
203- yaman hasımlar karşılaştığında tokuşan kırbaçların ucunda öfke birikmişken araya girmek sıradan varlıklar için tehlikelidir
206- kesesi boşaldı bak. altın sözlerinin hepsini harcadı
208- aşağı yukarı bunları söyleyin de gönlünüz hangi tantanayla dilerse öyle iletin
209- daha memeyi emmeden yaranmayı öğrendi, derler ya. işte bu ve bunun gibi birçokları bu soysuz çağın yetiştirmeleri hep. işte böyle, zamanın havasından çalmayı bellerler ve hep benzerleriyle dolaşa dolaşa, bu tür tumturaklı sözler köpük gibi birikir ağızlarında. aynı havadan tutturur giderler, sanki çok oturaklı sözler söylüyorlarmış gibi. ama denemek için bir üflemeyegör, patlayıverir balonlar.
211-doğal duygularım açısındanki, beni intikama iten de bunlar olmuştuözrünüzü yeterli buluyorumama şerefim söz konusu olduğunda bir şey söyleyememve şu anda bir uzlaşmaya gitmek istemem
meğerki şerefi ve saygınlığı tanınmış büyüklerimizbana emsal göstererekadımın lekesiz kalacağını temin etsinler (ki edecek biri yok herhalde artık)
ama o vakte kadarbanda sunduğunuz sevgiyi sevgi olarak alacakve ona ihanet etmeyeceğim
korkaklar aşksız gömülür - şule erden
Güzeldünya
10 - önce tanrını dize getirmeye, sonra yaşamaya -tapınmaya- çalışmak!
11 - kabullenilebilir dozda hayal kırıklığı ile atlatılması gereken bir yeni yıl akşamıydı..
13 - yaralarımızı sarmaya çalıştığımız sığınağa isabet eden o sözler, daha büyük bir yarayla yeniden cepheye atmaya çalışıyordu bizi.. yaralı olmaya hakkımız yoktu.. hele de el içinde..
- yaşadıkları her yenilginin ardından bizi arenaya iterek alkışı yine de hak etmeye çalışan, iki yenik gladyatördü ebeveynlerimiz.
- misafirlerimiz ve misafirliğimiz eksik olmazdı, baş başa kalmaya cesaretimiz olmadığı için. onlar ise bu durumu her nedense sevmek ve sevilmek olarak yorumlarlardı. oysa hiç tanık olmamıştım sürekli bir arada olabilmenin sevgiyi de beraberinde getirdiğine.
14 - her kırılma acil bir barışmaya gebeydi. kırılganlığın sancısına tahammül edilemediğinden, hiçbir barışmamaız da sağlıklı doğmazdı. yeniden kırılmaya mahkumduk.
15 - acılar hangi kritere göre ciddiye alınmaya değerdi ki?!!acı çekmekte haklı olmak mümkün müydü? çekmemen gereken bir acının içini kanatmasına engel olunabilir miydi?
- çocuğun görebildiğini kimse göremez bazen! oysa hayat büyüdükçe oyunlaşır, oyuncaksız ellerde..
16 - işte ben bu yüzden dinlerim insanların önemsiz ve yersiz acılarını! acı çekmekte haklı olmanı bekleyen bir yüz, çekilen acılar kadar acıtır çünkü..
- isteksiz, memnuniyetsiz ve soğuk görünüyrdu. benim alkışlarım, böyle fedakarlıklar için şaklamıyordu ki! acıyla kardeş olduğum anda yitirmiştim tüm beklentilerimi.. ne kimseden benim için bir eylem bekliyordum artık; ne de hatır için gelişler, gidişler..
17 - ailemden öğrendiğim en önemli şey, uyumun gereğiydi! mutsuzken gülümsemek, acıkmışken birilerini beklemek, hatır için gelmek, sevmediğin yakınının elini öpmek, acı çekmek için doğru zamanları aramak, güçlü olmak, olunamıyorsa güçlüymüş gibi yapmak! bütün bunları insan olmak adına yapmak!kısacası eğitimli acılarım vardı benim. ortalık yerde soyunmazdı yalnızlığım; el içinde ağlamazdı kederlerim..
- düşünüyorum dai hastalık hastası olmanın, acınacak-acıtacak bir şeyler bulmanın, mazoşizmin temelinde, haklı olabileceğin acılar yaratmak var belki de..
18 - gerekli midir sebebi bulmak, gerçekleşeni değiştiremedikten sonra?
- çocukluktan beri farkındalıklarıyla boğuşan ve yaşadığı tüm garip anları sıradanlaştırmayı becermiş bir ruh olarak fazlaca tepkisizdim artık...
19 - anladım ki hayal kırıklığı paylaşılınca azalmıyordu ve huzur, bir kez yüzüne kapıyı çarpıp çıkınca, kan bağı onu asla geri getirmiyordu..
25 - en zor tartışmalarım kendimle olanlardı çünkü birazdan nasıl bir savunma geleceğini bilirdim. benimle anlaşabilmenin tek yolu susmaktı. sustum!
27 - ben aşkı bilerek gelmiştim yer yüzüne.. bir silüete ihtiyacı vardı sanki. yniden dirilmek için, kurbanının bakir kanına ihtiyaç duyan mumya gibiydi içimdeki aşk. ve onu içimde diriltmeye değecek bir silüet bulamamıştım.
28 - hayatımın insanı olduğuna inanmak istediğim sevgililer ve hayatımın öyküsü yapmaya çalıştığım onlarca kurgu oldu yaşamımda ama hiçbiri o şarkı kadar gerçek değildi...
31 - yaşamda çok fazla mucizeyle karşılaştığımızı düşünürüz...tuhaf rastlantılar,geleceği bilen falcılar,ihtiyaç duyduğumuz anda arayan dostlar,sevgiliyle aramızdaki telepati,hisler, içgörüler,tanrı'ya sorduğumuz sorunun cevabını bir filmde, şarkıda ya da bir kitapta buluşumuz...tanımadığımız insanların hayatımıza yön veren cümleleri,onlarca garip tesadüf ve kesişme..
insanın, cevabını bulamayacağı sorularıyla kendini hırpaladığı anlar vardır. her yeni soruyla kontrat yenilediğimizi düşünürüz dünyadaki ikametimiz için. oysa cevap veren soru beklemez bazen.. yaşatır, şaşırtır, buluşturur..bizlerse -bilinçli tüketici modeli gibi- demagoji yapar; sızlanır, utandırmaya çalışır ve her şeyin kontolümüzde olmasını isteyerek, mucizeleri ararız!
oysa unutmak, en güzel utandırma şeklidir bazen!
ve gerçek mucizeler, arsızca devam edenlerdir!
33 - aşkı hiç yaşamamıştım evet ve çok uzun zamandır bir ilişkiye bile katlanamamıştım. içimde kıpırdanmaya başlayan ve bin bir sancıya rağmen yaşatmaya çalıştığım her aşk cenini, ölü doğuyordu! ya da ben öldürüyordum. benim istatistiklerime göre, her yüz bakıştan doksan dokuzu ruhuma teğet geçiyordu...
34 - kalbine bir türlü ulaşılamayn soylu leydi için, türlü komiklikler yaparak asaletini yitirmeye devam eden tanınmış lordların varlığından da emindim. adımlarım ne kadar otoriter olursa o denli hüküm süreceğimi düşünüyordum kendi topraklarımda..
35 - bir insana verilecek en kurnazca isimlerden biri..
- ismi yankılanıyordu beynimin kıvrımlarında; bakışlarını saniyelik hareketlerle gözlerime değdirip çekişinde sakinleşemiyordum.. her bakışında yükseliyor, her geri çekilişinde endişeyle doluyordum. içime onlarca yıldız bıraktı gelgitleriyle.. kendimi dizginlemeye çalışıp böyle durumlar için hazır tuttuğum sakin ses tonumu kullandım.
49 - elini elimden yavaşça çekerken "bu bakışları asla unutamazsın!" der gibi bir otorite okunuyordu gözlerinde.
51 - şarap tanrısı 'dionysos'..
55 - aşk her birinizde farklı durur. güvenli bir kadını korkaklaştırır, korkak bir yüreği ateşler, kimini yaşatır, kimini öldürür!
56 - aşkla ilgili en büyük sorunun, ona yüklediğin görevler mi mesela? ailenin yerini alacak bir sevgili, aynı zamanda bir dost, tüm kırgınlıklarını unutturacak bir aşk. onarılma, tamir olma, kaybettiğin dengeleri bulma.. bütün bunlar aşkın görevi midir?
- alkolle aşkı karıştırma; fena çarpar sonra!
61 - korka bir ruhtum ben. realiteden sıkılınca mucizelere, mucizelerden korkunca da realiteye sığınırdım hep.
62 - çikolatanın en güzel yerini sona saklamaya çalışan bir çocuk gibi içimdeki en tatlı anı, sona saklamaya istiyordum.
64 - korkak ve meraklı bir insan olarak, yaşamım boyunca aynı kaoslara defalarca dönüş yapmıştım. içine sokulduğum her yeni labirentte peyniri unutup duvarları aşmaya çalışmamı ve salıverildiğimde yeniden fare olmak ve peynir bulmak için verdiğim mücadeleleri düşündüm de! 79 - aşk hak edilemeyecek kadar büyük bir mücevherdir ama hak ettiğin kadar acı verir. aşkı aradığın gibi, aşkın da seni araması, içine yakışması gerekir.
80 - aslında aşık olduğunuzda, daha en başında kendi kendinizi yaralamaya başlarsınız' mutluluk ender rastlanan bir olgu olduğundan kabullenmeniz de kaygıyla olur. aşkın sizi en çok huzursuz ettiği an, aslında her şeyin yolunda olduğu andır! kaybedecek çok şeyin olduğu an yani! stratejiler de o anlarda başlar!
83 - aşık olunacak adamı değil, aşık olunacak sebebi bulmuştum ben. (?????)
85 - "üç günlük dünya" deyiminin üçüncü ve son günüydü sanki..
87 - neden bittiğini sorduğumda, gözlerinde bitişin yarattığı hüzünden ya da rahatlamadan çok, ilişkilerle ilgili tüm beklentisini yitirmiş birinin soğukkanlılığını gördüm.
89 - onu öldüren aşk değil savaştığı egoydu.
91 - yunan şarap tanrısı dionysos, hem neşenin hem de hüznün tanrısı. çünkü hem doğanın yeniden dirilişini hem de mevsimin sonunda bir sonraki yıla kadar tekrar ölümünü sembolize ediyor.
102 - hayatımın belirli dönemlerinde, realiteden uzaklaşmaya başladığımı fark ettiğimde, yaratıcı uğraşlarımı dondurarak rutin işlere adapte olmaya çalışmıştım. bunun en azından geçici bir süre ruhumu sakinleştirdiğini biliyordum.
105 - bedenime gittikçe yayılan sakinlik hali, ruhumla tezat oluşturunca, hareketsiz dans edebilmenin tadını çıkartıyordum.
117 - deniz hayatıma girmeden önce, özel ilişkileirmi her zaman, "oscar adayı bir film" sahneleriyle yaşamaya çalışırdım ben. içimdeki büyük juri yıllardır süregelen seçici kriterlerini, her ne olursa olsun korur, ama onu etkilemek adına çaba harcamış isimlere kıyak yapmaya da devam ederdi! verdiği yanlış ödüller ve haksızlık yaptığı yetenekli isimlerle saygınlığını çoktan kaybetmiş büyük jürim, bu büyük geleneği alternatifi olmadığı için sürdürürdü! alkışlayacağım sahneler çok kesindi ilişkilerimde! etkileyici bir başlangıç, hatasız bir kurgu, vurucu bir anlatım gücü ve sıkı bir final... büyük ödüllerimin sahipleri de, törenden önce otoritelerce bilinirdi zaten! - hollywood filmlerinden, çarpıcı avrupa sinemasına geçiş yaparken ben, sonunu kestiremediğim garip finalin merakını duymaya başlamıştım.
120 - "seni utandırdığımı biliyorum ve tadını çıkarıyorum" bakışı
126 - hayranı olduğum dudak kıvrımından, sonunda imza alabilmiştim!
135 - böylesi bir aşkın ardından gelen nefret, onu doğrulayan tek gerçektir. (????)
136 - güneş doğuyor.. her doğum anı gibi risk taşıyor.
143 - beklenmeyen finaller sonrası gözlerindeki şaşkınlığı gizleyemeden, bir süre perdeye bakaklır insan! çantasını bulmaya çalışarak öndeki adımları takibe hazırlanır.. "bende demedim mi"ciler susmaz o anda.. onlar şaşkınlığını gizleyemeyenlerdir!
153 - gözlerime diğer satıcılar gibi değil de, derdimi dinlemeye hazırlanan bir dost şefkatiyle bakan yaşlı adam bana huzur vermişti.
180 - ölüme düşerken tutunabileceğin tek şey sonsuzluğundur! ben o gün ölmeyerek, sonsuzluğuma sarılmıştım!
192 - beceriksizliği yüzünden ölmek ister de insan, hızlı ve acısız bir ölümü gerçekleştirecek kadar becerikli midir?
196 - kontrollü yaşam anlaşılbilirdi ama kontrollü ölüm asla!
199 - yaşamımız boyunca yüzlerce kez aynı doğruları duyarız.okur.. dinler... düşünür.. uygulamaya çalışır, başaramayız.beceriksizliğimiz yüzünden kendimizi cezalandırırız önce.sonra kendimizden yana olarak, doğruları yalanlar, yeni doğrular ararız.oysa doğruların gereğine inanmak uygulayabilmeyi gerektirmez her zaman.bir an gelir sadece.bildiklerimiz ya da duyduklarımız yüzünden değil, yalnızca hak ettiğimiz için belki, doğrulara sahip oluruz.
216 - sence sınırlı bir zamana, bunca aşk, icat, sanat, savaş ve inat sığabilir mi?
218 - aşka ne kadar ihtiyaç duyarsanız, nefretiniz o kadar artar..
- yarattıklarınıza değil yaratılana aşık olabilirsiniz yalnızca.hoşunuza giden her kavrama aşık olduğunuzu varsayıyorsunuz. mecazlarla yaşamaya öyle alışmışsınız ki, kendi gerçekliğinize bile yabancı kalıyorsunuz bazen! 5 duyunuzla kavrayamadığınız gerçekleri yok sayma eğiliminiz var. fakat söz konu aşk olunca, tam olarak bilmeseniz ve gerçekten yaşamasanız da inanmak istiyorsunuz her kavramda var olduğuna! çünkü o sizin gerçekliğinden emin olduğunuz tek şey. doğaya duyduğunuz yakınlık, işinizin getirdiği heyecan ya da başarabilme tutkunuzu da aşk diye isimlendirebilmek istersiniz. böylece tamamlanacağınızı düşünürsünüz.
sanat, 5 duyunuzun görsel, işitsel, dokunsal, kokusal ve tadsal olarak aşkı arayışıdır.
doğa ise aşkınızın tohumlandığı yer!
nefret, aşka ne kadar ihtiyacınız olduğunun kanıtı! vatan ise onu koruyup yaşatacağınız ve aşklarınızın gömülü olduğu yer! gelişmek dediğiniz yapay düzen ise, aslında, asıl arayışınızı unutabilmek için yarattığınız mücadele.
219 - aşk aslında mecazlardan arınacak nitelikte, bir ruhun başka bir ruhla aydınlanışı ve tamamlanma isteğidir!
- aşk içinde, şefkati, sadakati, sevgiyi, saygıyı, tutkuyu ve hatta insanı zorlayan karanlık deneyimleri barındıran, bir bütünlüktür! ve aşkın içinde var lan kavramlardan birini ya da birkaçını aşkla kıyasa kalkışmak, çaresizliğin yarattığı kaçışların en yaratıcı olanıdır!
222 - gözyaşı değildir ağlamak, yazmaktır.
10 - önce tanrını dize getirmeye, sonra yaşamaya -tapınmaya- çalışmak!
11 - kabullenilebilir dozda hayal kırıklığı ile atlatılması gereken bir yeni yıl akşamıydı..
13 - yaralarımızı sarmaya çalıştığımız sığınağa isabet eden o sözler, daha büyük bir yarayla yeniden cepheye atmaya çalışıyordu bizi.. yaralı olmaya hakkımız yoktu.. hele de el içinde..
- yaşadıkları her yenilginin ardından bizi arenaya iterek alkışı yine de hak etmeye çalışan, iki yenik gladyatördü ebeveynlerimiz.
- misafirlerimiz ve misafirliğimiz eksik olmazdı, baş başa kalmaya cesaretimiz olmadığı için. onlar ise bu durumu her nedense sevmek ve sevilmek olarak yorumlarlardı. oysa hiç tanık olmamıştım sürekli bir arada olabilmenin sevgiyi de beraberinde getirdiğine.
14 - her kırılma acil bir barışmaya gebeydi. kırılganlığın sancısına tahammül edilemediğinden, hiçbir barışmamaız da sağlıklı doğmazdı. yeniden kırılmaya mahkumduk.
15 - acılar hangi kritere göre ciddiye alınmaya değerdi ki?!!acı çekmekte haklı olmak mümkün müydü? çekmemen gereken bir acının içini kanatmasına engel olunabilir miydi?
- çocuğun görebildiğini kimse göremez bazen! oysa hayat büyüdükçe oyunlaşır, oyuncaksız ellerde..
16 - işte ben bu yüzden dinlerim insanların önemsiz ve yersiz acılarını! acı çekmekte haklı olmanı bekleyen bir yüz, çekilen acılar kadar acıtır çünkü..
- isteksiz, memnuniyetsiz ve soğuk görünüyrdu. benim alkışlarım, böyle fedakarlıklar için şaklamıyordu ki! acıyla kardeş olduğum anda yitirmiştim tüm beklentilerimi.. ne kimseden benim için bir eylem bekliyordum artık; ne de hatır için gelişler, gidişler..
17 - ailemden öğrendiğim en önemli şey, uyumun gereğiydi! mutsuzken gülümsemek, acıkmışken birilerini beklemek, hatır için gelmek, sevmediğin yakınının elini öpmek, acı çekmek için doğru zamanları aramak, güçlü olmak, olunamıyorsa güçlüymüş gibi yapmak! bütün bunları insan olmak adına yapmak!kısacası eğitimli acılarım vardı benim. ortalık yerde soyunmazdı yalnızlığım; el içinde ağlamazdı kederlerim..
- düşünüyorum dai hastalık hastası olmanın, acınacak-acıtacak bir şeyler bulmanın, mazoşizmin temelinde, haklı olabileceğin acılar yaratmak var belki de..
18 - gerekli midir sebebi bulmak, gerçekleşeni değiştiremedikten sonra?
- çocukluktan beri farkındalıklarıyla boğuşan ve yaşadığı tüm garip anları sıradanlaştırmayı becermiş bir ruh olarak fazlaca tepkisizdim artık...
19 - anladım ki hayal kırıklığı paylaşılınca azalmıyordu ve huzur, bir kez yüzüne kapıyı çarpıp çıkınca, kan bağı onu asla geri getirmiyordu..
25 - en zor tartışmalarım kendimle olanlardı çünkü birazdan nasıl bir savunma geleceğini bilirdim. benimle anlaşabilmenin tek yolu susmaktı. sustum!
27 - ben aşkı bilerek gelmiştim yer yüzüne.. bir silüete ihtiyacı vardı sanki. yniden dirilmek için, kurbanının bakir kanına ihtiyaç duyan mumya gibiydi içimdeki aşk. ve onu içimde diriltmeye değecek bir silüet bulamamıştım.
28 - hayatımın insanı olduğuna inanmak istediğim sevgililer ve hayatımın öyküsü yapmaya çalıştığım onlarca kurgu oldu yaşamımda ama hiçbiri o şarkı kadar gerçek değildi...
31 - yaşamda çok fazla mucizeyle karşılaştığımızı düşünürüz...tuhaf rastlantılar,geleceği bilen falcılar,ihtiyaç duyduğumuz anda arayan dostlar,sevgiliyle aramızdaki telepati,hisler, içgörüler,tanrı'ya sorduğumuz sorunun cevabını bir filmde, şarkıda ya da bir kitapta buluşumuz...tanımadığımız insanların hayatımıza yön veren cümleleri,onlarca garip tesadüf ve kesişme..
insanın, cevabını bulamayacağı sorularıyla kendini hırpaladığı anlar vardır. her yeni soruyla kontrat yenilediğimizi düşünürüz dünyadaki ikametimiz için. oysa cevap veren soru beklemez bazen.. yaşatır, şaşırtır, buluşturur..bizlerse -bilinçli tüketici modeli gibi- demagoji yapar; sızlanır, utandırmaya çalışır ve her şeyin kontolümüzde olmasını isteyerek, mucizeleri ararız!
oysa unutmak, en güzel utandırma şeklidir bazen!
ve gerçek mucizeler, arsızca devam edenlerdir!
33 - aşkı hiç yaşamamıştım evet ve çok uzun zamandır bir ilişkiye bile katlanamamıştım. içimde kıpırdanmaya başlayan ve bin bir sancıya rağmen yaşatmaya çalıştığım her aşk cenini, ölü doğuyordu! ya da ben öldürüyordum. benim istatistiklerime göre, her yüz bakıştan doksan dokuzu ruhuma teğet geçiyordu...
34 - kalbine bir türlü ulaşılamayn soylu leydi için, türlü komiklikler yaparak asaletini yitirmeye devam eden tanınmış lordların varlığından da emindim. adımlarım ne kadar otoriter olursa o denli hüküm süreceğimi düşünüyordum kendi topraklarımda..
35 - bir insana verilecek en kurnazca isimlerden biri..
- ismi yankılanıyordu beynimin kıvrımlarında; bakışlarını saniyelik hareketlerle gözlerime değdirip çekişinde sakinleşemiyordum.. her bakışında yükseliyor, her geri çekilişinde endişeyle doluyordum. içime onlarca yıldız bıraktı gelgitleriyle.. kendimi dizginlemeye çalışıp böyle durumlar için hazır tuttuğum sakin ses tonumu kullandım.
49 - elini elimden yavaşça çekerken "bu bakışları asla unutamazsın!" der gibi bir otorite okunuyordu gözlerinde.
51 - şarap tanrısı 'dionysos'..
55 - aşk her birinizde farklı durur. güvenli bir kadını korkaklaştırır, korkak bir yüreği ateşler, kimini yaşatır, kimini öldürür!
56 - aşkla ilgili en büyük sorunun, ona yüklediğin görevler mi mesela? ailenin yerini alacak bir sevgili, aynı zamanda bir dost, tüm kırgınlıklarını unutturacak bir aşk. onarılma, tamir olma, kaybettiğin dengeleri bulma.. bütün bunlar aşkın görevi midir?
- alkolle aşkı karıştırma; fena çarpar sonra!
61 - korka bir ruhtum ben. realiteden sıkılınca mucizelere, mucizelerden korkunca da realiteye sığınırdım hep.
62 - çikolatanın en güzel yerini sona saklamaya çalışan bir çocuk gibi içimdeki en tatlı anı, sona saklamaya istiyordum.
64 - korkak ve meraklı bir insan olarak, yaşamım boyunca aynı kaoslara defalarca dönüş yapmıştım. içine sokulduğum her yeni labirentte peyniri unutup duvarları aşmaya çalışmamı ve salıverildiğimde yeniden fare olmak ve peynir bulmak için verdiğim mücadeleleri düşündüm de! 79 - aşk hak edilemeyecek kadar büyük bir mücevherdir ama hak ettiğin kadar acı verir. aşkı aradığın gibi, aşkın da seni araması, içine yakışması gerekir.
80 - aslında aşık olduğunuzda, daha en başında kendi kendinizi yaralamaya başlarsınız' mutluluk ender rastlanan bir olgu olduğundan kabullenmeniz de kaygıyla olur. aşkın sizi en çok huzursuz ettiği an, aslında her şeyin yolunda olduğu andır! kaybedecek çok şeyin olduğu an yani! stratejiler de o anlarda başlar!
83 - aşık olunacak adamı değil, aşık olunacak sebebi bulmuştum ben. (?????)
85 - "üç günlük dünya" deyiminin üçüncü ve son günüydü sanki..
87 - neden bittiğini sorduğumda, gözlerinde bitişin yarattığı hüzünden ya da rahatlamadan çok, ilişkilerle ilgili tüm beklentisini yitirmiş birinin soğukkanlılığını gördüm.
89 - onu öldüren aşk değil savaştığı egoydu.
91 - yunan şarap tanrısı dionysos, hem neşenin hem de hüznün tanrısı. çünkü hem doğanın yeniden dirilişini hem de mevsimin sonunda bir sonraki yıla kadar tekrar ölümünü sembolize ediyor.
102 - hayatımın belirli dönemlerinde, realiteden uzaklaşmaya başladığımı fark ettiğimde, yaratıcı uğraşlarımı dondurarak rutin işlere adapte olmaya çalışmıştım. bunun en azından geçici bir süre ruhumu sakinleştirdiğini biliyordum.
105 - bedenime gittikçe yayılan sakinlik hali, ruhumla tezat oluşturunca, hareketsiz dans edebilmenin tadını çıkartıyordum.
117 - deniz hayatıma girmeden önce, özel ilişkileirmi her zaman, "oscar adayı bir film" sahneleriyle yaşamaya çalışırdım ben. içimdeki büyük juri yıllardır süregelen seçici kriterlerini, her ne olursa olsun korur, ama onu etkilemek adına çaba harcamış isimlere kıyak yapmaya da devam ederdi! verdiği yanlış ödüller ve haksızlık yaptığı yetenekli isimlerle saygınlığını çoktan kaybetmiş büyük jürim, bu büyük geleneği alternatifi olmadığı için sürdürürdü! alkışlayacağım sahneler çok kesindi ilişkilerimde! etkileyici bir başlangıç, hatasız bir kurgu, vurucu bir anlatım gücü ve sıkı bir final... büyük ödüllerimin sahipleri de, törenden önce otoritelerce bilinirdi zaten! - hollywood filmlerinden, çarpıcı avrupa sinemasına geçiş yaparken ben, sonunu kestiremediğim garip finalin merakını duymaya başlamıştım.
120 - "seni utandırdığımı biliyorum ve tadını çıkarıyorum" bakışı
126 - hayranı olduğum dudak kıvrımından, sonunda imza alabilmiştim!
135 - böylesi bir aşkın ardından gelen nefret, onu doğrulayan tek gerçektir. (????)
136 - güneş doğuyor.. her doğum anı gibi risk taşıyor.
143 - beklenmeyen finaller sonrası gözlerindeki şaşkınlığı gizleyemeden, bir süre perdeye bakaklır insan! çantasını bulmaya çalışarak öndeki adımları takibe hazırlanır.. "bende demedim mi"ciler susmaz o anda.. onlar şaşkınlığını gizleyemeyenlerdir!
153 - gözlerime diğer satıcılar gibi değil de, derdimi dinlemeye hazırlanan bir dost şefkatiyle bakan yaşlı adam bana huzur vermişti.
180 - ölüme düşerken tutunabileceğin tek şey sonsuzluğundur! ben o gün ölmeyerek, sonsuzluğuma sarılmıştım!
192 - beceriksizliği yüzünden ölmek ister de insan, hızlı ve acısız bir ölümü gerçekleştirecek kadar becerikli midir?
196 - kontrollü yaşam anlaşılbilirdi ama kontrollü ölüm asla!
199 - yaşamımız boyunca yüzlerce kez aynı doğruları duyarız.okur.. dinler... düşünür.. uygulamaya çalışır, başaramayız.beceriksizliğimiz yüzünden kendimizi cezalandırırız önce.sonra kendimizden yana olarak, doğruları yalanlar, yeni doğrular ararız.oysa doğruların gereğine inanmak uygulayabilmeyi gerektirmez her zaman.bir an gelir sadece.bildiklerimiz ya da duyduklarımız yüzünden değil, yalnızca hak ettiğimiz için belki, doğrulara sahip oluruz.
216 - sence sınırlı bir zamana, bunca aşk, icat, sanat, savaş ve inat sığabilir mi?
218 - aşka ne kadar ihtiyaç duyarsanız, nefretiniz o kadar artar..
- yarattıklarınıza değil yaratılana aşık olabilirsiniz yalnızca.hoşunuza giden her kavrama aşık olduğunuzu varsayıyorsunuz. mecazlarla yaşamaya öyle alışmışsınız ki, kendi gerçekliğinize bile yabancı kalıyorsunuz bazen! 5 duyunuzla kavrayamadığınız gerçekleri yok sayma eğiliminiz var. fakat söz konu aşk olunca, tam olarak bilmeseniz ve gerçekten yaşamasanız da inanmak istiyorsunuz her kavramda var olduğuna! çünkü o sizin gerçekliğinden emin olduğunuz tek şey. doğaya duyduğunuz yakınlık, işinizin getirdiği heyecan ya da başarabilme tutkunuzu da aşk diye isimlendirebilmek istersiniz. böylece tamamlanacağınızı düşünürsünüz.
sanat, 5 duyunuzun görsel, işitsel, dokunsal, kokusal ve tadsal olarak aşkı arayışıdır.
doğa ise aşkınızın tohumlandığı yer!
nefret, aşka ne kadar ihtiyacınız olduğunun kanıtı! vatan ise onu koruyup yaşatacağınız ve aşklarınızın gömülü olduğu yer! gelişmek dediğiniz yapay düzen ise, aslında, asıl arayışınızı unutabilmek için yarattığınız mücadele.
219 - aşk aslında mecazlardan arınacak nitelikte, bir ruhun başka bir ruhla aydınlanışı ve tamamlanma isteğidir!
- aşk içinde, şefkati, sadakati, sevgiyi, saygıyı, tutkuyu ve hatta insanı zorlayan karanlık deneyimleri barındıran, bir bütünlüktür! ve aşkın içinde var lan kavramlardan birini ya da birkaçını aşkla kıyasa kalkışmak, çaresizliğin yarattığı kaçışların en yaratıcı olanıdır!
222 - gözyaşı değildir ağlamak, yazmaktır.
yüzleri arayan adam - ılgın olut
Doğan Kitap
89 - "dans yatık bazı isteklerin ayakta ifadesidir." bernard shaw
- üzüm mü yiyelim, bağcı mı dövelim.
234 - bir kitapta onu yayınevine taşıyan hamal bile birşeyler bulmalı ve anlamalı.
89 - "dans yatık bazı isteklerin ayakta ifadesidir." bernard shaw
- üzüm mü yiyelim, bağcı mı dövelim.
234 - bir kitapta onu yayınevine taşıyan hamal bile birşeyler bulmalı ve anlamalı.
neva - ılgın olut
Doğan Kitap
Bütün mutluluklar birbirine benzer;Her mutsuzluğun kendine özgü bir hikayesi vardır.Lev Tolstoy. Anna Karenina
275 - "Oğlan kızı sever, kız da oğlanı. Kızın babası vermez adı aşk olur." Aziz Nesin
- Bazen güzel bir cümle kuruyorsun sonra da, ne güzel cümle oldu, diye ona inandırıyorsun kendini.
Bütün mutluluklar birbirine benzer;Her mutsuzluğun kendine özgü bir hikayesi vardır.Lev Tolstoy. Anna Karenina
275 - "Oğlan kızı sever, kız da oğlanı. Kızın babası vermez adı aşk olur." Aziz Nesin
- Bazen güzel bir cümle kuruyorsun sonra da, ne güzel cümle oldu, diye ona inandırıyorsun kendini.
varolmanın dayanılmaz hafifliği - milan kundera
İletişim
16 - Sadece bir tek hayat yaşadığımız için bu hayatı öncekilerle karşılaştıramaz ya da kusurlarımızı gelecekteki hayatımızda gideremeyiz; bu nedenle de ne istediğimizi bilemeyiz.
23 - Aşk çiftleşme arzusunda (sonsuz sayıda kadına kadar uzanabilecek bir tutku) duyurmaz kendini, uykuyu paylaşma arzusunda duyurur (tek bir kadınla sınırlı olan bir arzu).
28 - Birisine merhamet duyarak sevmek gerçekten sevmek değildir.
47 - Bedeni gözardı ettiğimizde, onun kurbanı olmamız daha da kolaylaşır.
48 - Ruhun eylem halindeki gri beyin hücrelerinden başka bir şey olmadığını da öğrendi.
56 - .. bir olay kendisini hazırlayan rastlantıların sayısı oranında önemli, anlamlı ve dikkate değer değil midir?
79 - kendisinden üstün bir güçle karşılaşan her kişi güçsüzdür.
82 - Güçlüler güçsüzleri incitemeyecek kdaar güçsüz olunca, güçsüzler çekip gidecek kadar güçlü olmak zorundaydılar.
120 - .. yaptığımız işlere başkasının gözü değdiği an; ister istemez o göze hoş görünmeye çalışırız ve yaptığımız hiçbir şey dürüstçe olmaz.
130 - Mezarlık kendini beğenmişliğin taşa dönüşmüş haliydi.
147 - Aslında, gerçekten ciddi olan sorular bir çocuğun bile dile getirebileceği sorulardır.
160 - Çocukluğundan beri, kitapları gizli bir kardeşlik bağının işaretleri olarak görmüştü.
163 - Lağım boruları yapışkan kollarıyla evlerimizin ta içine dalsa da, özenle banyolarımızın, yatak odalarımızın, dans salonlarımızın ve parlamentolarımızın altında yatan bu görünmez bok Venediklerinden habersiz memnun, mesut yaşarız.
166 - ..aşkın doğuş anında neler olup bittiğini bilirdi; kadın, ürkmüş, dehşete düşmüş ruhunu çağıran o sese direnemez; erkek ise ruhu kendi sesine karşılık veren kadına karşı koyamaz.
170 - İnsanlar genellikle dertlerinden kurtulmak için geleceğe kaçarlar; zamanın yoluna düşsel bir çizgi çeker, bu çizginin ötesinde o anki dert ve sıkıntılarının sona ereceğini sanırlar.
171 - ..ülke bir senede adsız kalmıştı.
175 - ..aşklar da imparatorluklar gibidir; üzerine dayandırıldıkları düşünceler unufak olduğunda, onlar da silinir giderler.
183 - Benzetme o kadar hoşuna gitmişti ki, dostlarıyla sohbet ederken sık sık buna başvuruyordu; giderek, sözleri çok güzel ifade edilmiş, şık bir formül haline geldi.
189 - İnsanlara bu kadar az saygısı olan bir kişi nasıl olur da onların kendisi hakkında ne düşündüklerine bu kadar çok önem verirdi?
246 - Platon - Şölen Tanrı onları ortadan ikiye ayırıncaya kadar bütün insanlar hermafroditti..
253 - Bok, kötülükten daha zor, daha uğraştırıcı bir teolojik sorundur.
298 - Yürek konuştuğunda, akıl karşı koymayı yersiz bulur.
274 - Rol yapmakla eyleme geçmek arasında değildi seçimi. Seçimi rol yapmakla hiç eyleme geçmemek arasındaydı.
292 - Yaradılış kitabının en başında bize Tanrı'nın insanoğlunu balıklar, kuşlar ve tüm yaratıklar üzerinde egemenlik kursun diye yarattığı söylenir. Yaradılış kitabını yazan insandı elbette, at değil. Tanrı2nın insana hayvanlar üzerinde egemenlik kurma iznini verip vermediği pek belli değil. Daha akla yakın olanı, insanın inekle at üzerinde kurduğu egemenliği kutsasın diye Tanrı'yı yaratmış olması.
295 - Başkalarıyla olan ilişkilerimizin kaçta kaçının duygularımızın sonucu, kaçta kaçınınsa bireyler arasındaki sürekli güç oyunu tarafından belirlenmiş olduğunu hiçbir zaman kesinlikle saptayamayız.
303 - Cennete duyulan özlem insanın insan olmamaya duyduğu özlemdir.
304 - Aşkı ölçmek, sınamak, denemek ve kurtarmak için aşka yönelttiğimiz bütün bu sorular belki de her şeyin yanısıra aşkı kısaltmaya da yarıyor.
- Belki de sevemememizin nedeni çok sevmek istememiz, yani karşımızdaki kişiden hiçbir istekte bulunmaksızın, ondan onunla birlikte olmaktan başka bir şey istemeksizin kendimizi ona verecek yerde ondan bir şey (aşk) talep etmemizdir.
305 - Tereza onunla annesi olduğu için değil, anne olduğu için bozuşmuştu.
- İnsan zamanı bir döngü izlemiyor, onun yerine dümdüz bir çizgide ileriye doğru gidiyor. İnsan bu yüzden mutlu olamıyor; mutluluk yinelenmeye duyulan özlemdir.
315 - Bazen neden olduğunu bilmeden bir karar verirsin de bu karar tersini yapmaya üşendiğin için sürer gider. Her geçen yıl daha zorlaşır değiştirmek.
16 - Sadece bir tek hayat yaşadığımız için bu hayatı öncekilerle karşılaştıramaz ya da kusurlarımızı gelecekteki hayatımızda gideremeyiz; bu nedenle de ne istediğimizi bilemeyiz.
23 - Aşk çiftleşme arzusunda (sonsuz sayıda kadına kadar uzanabilecek bir tutku) duyurmaz kendini, uykuyu paylaşma arzusunda duyurur (tek bir kadınla sınırlı olan bir arzu).
28 - Birisine merhamet duyarak sevmek gerçekten sevmek değildir.
47 - Bedeni gözardı ettiğimizde, onun kurbanı olmamız daha da kolaylaşır.
48 - Ruhun eylem halindeki gri beyin hücrelerinden başka bir şey olmadığını da öğrendi.
56 - .. bir olay kendisini hazırlayan rastlantıların sayısı oranında önemli, anlamlı ve dikkate değer değil midir?
79 - kendisinden üstün bir güçle karşılaşan her kişi güçsüzdür.
82 - Güçlüler güçsüzleri incitemeyecek kdaar güçsüz olunca, güçsüzler çekip gidecek kadar güçlü olmak zorundaydılar.
120 - .. yaptığımız işlere başkasının gözü değdiği an; ister istemez o göze hoş görünmeye çalışırız ve yaptığımız hiçbir şey dürüstçe olmaz.
130 - Mezarlık kendini beğenmişliğin taşa dönüşmüş haliydi.
147 - Aslında, gerçekten ciddi olan sorular bir çocuğun bile dile getirebileceği sorulardır.
160 - Çocukluğundan beri, kitapları gizli bir kardeşlik bağının işaretleri olarak görmüştü.
163 - Lağım boruları yapışkan kollarıyla evlerimizin ta içine dalsa da, özenle banyolarımızın, yatak odalarımızın, dans salonlarımızın ve parlamentolarımızın altında yatan bu görünmez bok Venediklerinden habersiz memnun, mesut yaşarız.
166 - ..aşkın doğuş anında neler olup bittiğini bilirdi; kadın, ürkmüş, dehşete düşmüş ruhunu çağıran o sese direnemez; erkek ise ruhu kendi sesine karşılık veren kadına karşı koyamaz.
170 - İnsanlar genellikle dertlerinden kurtulmak için geleceğe kaçarlar; zamanın yoluna düşsel bir çizgi çeker, bu çizginin ötesinde o anki dert ve sıkıntılarının sona ereceğini sanırlar.
171 - ..ülke bir senede adsız kalmıştı.
175 - ..aşklar da imparatorluklar gibidir; üzerine dayandırıldıkları düşünceler unufak olduğunda, onlar da silinir giderler.
183 - Benzetme o kadar hoşuna gitmişti ki, dostlarıyla sohbet ederken sık sık buna başvuruyordu; giderek, sözleri çok güzel ifade edilmiş, şık bir formül haline geldi.
189 - İnsanlara bu kadar az saygısı olan bir kişi nasıl olur da onların kendisi hakkında ne düşündüklerine bu kadar çok önem verirdi?
246 - Platon - Şölen Tanrı onları ortadan ikiye ayırıncaya kadar bütün insanlar hermafroditti..
253 - Bok, kötülükten daha zor, daha uğraştırıcı bir teolojik sorundur.
298 - Yürek konuştuğunda, akıl karşı koymayı yersiz bulur.
274 - Rol yapmakla eyleme geçmek arasında değildi seçimi. Seçimi rol yapmakla hiç eyleme geçmemek arasındaydı.
292 - Yaradılış kitabının en başında bize Tanrı'nın insanoğlunu balıklar, kuşlar ve tüm yaratıklar üzerinde egemenlik kursun diye yarattığı söylenir. Yaradılış kitabını yazan insandı elbette, at değil. Tanrı2nın insana hayvanlar üzerinde egemenlik kurma iznini verip vermediği pek belli değil. Daha akla yakın olanı, insanın inekle at üzerinde kurduğu egemenliği kutsasın diye Tanrı'yı yaratmış olması.
295 - Başkalarıyla olan ilişkilerimizin kaçta kaçının duygularımızın sonucu, kaçta kaçınınsa bireyler arasındaki sürekli güç oyunu tarafından belirlenmiş olduğunu hiçbir zaman kesinlikle saptayamayız.
303 - Cennete duyulan özlem insanın insan olmamaya duyduğu özlemdir.
304 - Aşkı ölçmek, sınamak, denemek ve kurtarmak için aşka yönelttiğimiz bütün bu sorular belki de her şeyin yanısıra aşkı kısaltmaya da yarıyor.
- Belki de sevemememizin nedeni çok sevmek istememiz, yani karşımızdaki kişiden hiçbir istekte bulunmaksızın, ondan onunla birlikte olmaktan başka bir şey istemeksizin kendimizi ona verecek yerde ondan bir şey (aşk) talep etmemizdir.
305 - Tereza onunla annesi olduğu için değil, anne olduğu için bozuşmuştu.
- İnsan zamanı bir döngü izlemiyor, onun yerine dümdüz bir çizgide ileriye doğru gidiyor. İnsan bu yüzden mutlu olamıyor; mutluluk yinelenmeye duyulan özlemdir.
315 - Bazen neden olduğunu bilmeden bir karar verirsin de bu karar tersini yapmaya üşendiğin için sürer gider. Her geçen yıl daha zorlaşır değiştirmek.
senden başka yok - marian kayes
Artemis
21 - Hiçbir kadın yeni makyaj malzemeleri karşısında kendine engel olmaz. Bu bizim gücümüzün ötesinde.
28 - Böyleydi çünkü böyleydi.
21 - Hiçbir kadın yeni makyaj malzemeleri karşısında kendine engel olmaz. Bu bizim gücümüzün ötesinde.
28 - Böyleydi çünkü böyleydi.
julius caesar - william sahkespeare
Remzi
13- eğer yüzüm daha asık göründüyse sanabu değişiklik yalnız kendi içimle ilgilidirbirkaç zamandır birbiriyle çatışanduygular, düşünceler içindeyimkendi kendimle uğraşıyorum yalnızbu yüzden görünüşüm değişmiş olabilir az çokama yakın dostlarım alınmamalı bundanki seni de onlar arasında biliyorum, Cassiusilgisizliğime başka anlam vermezavallı Brutus kendi kendisiyle savaşıyor başkalarına sevgisini gösteremiyor, de
14- kendimde olmayan şeyleri bana aratarak hangi belalara sürüklemek istiyorsun beni
15- benden kuşkulanma sakın Brutusiki yüzlü soytarının biri olup daönüme gelene dostluk yeminleri edersemşunu bunu kucaklayıp, pohpohlayıparkasından ağzıma geleni söylersemelalemi tavlamaya çalıştığımı görürsenkork o zaman benden
20- çok okuyor, çok gözlüyor her şeyiiçyüzünü araştırıyor insan işlerininoyunlarda gözü yok, antonius senin gibiçalgı dinlemiyor hiç; binde bir gülümsüyorgülümseyince de öyle gülümsüyor kialay ediyor sanki kendisiyleşaşıyormuş gibi kendi aklınagülümsenecek bir şey bulabildiği içinonun gibilerin içi rahat değildir hiçbir zamankendilerinden üstün kişiler karşısındaonun için de korkulur böylelerindenben sana neden korktuğumu değilneden korkulması gerektiğini söylüyorum
24- yarın akşam yemeğe var mısın? varım, ben sağ kalırsam, sen caymazsan ve yemeğin yemeğe değer olursa
25- kaba sabalığı bir salçası gibidir zekasının insanların midesi daha büyük bir istekle sindirsin diye söylediklerini
26- evet, Brutus, soylu bir insansın sen ama görüyorum ki sendeki değerli öz işlenip başka yönlere çevrilebilir onun için soylu kişiler yalnız kendi benzerleriyle düşüp kalkmalılar hangi göz sağlamdır boyanmayacak kadar?
31- biliyorum niçin kurt olduğunu:Romalıları birer koyun görüyor da ondanaslan kesilmezdi, Romalılar ceylan kesilmese
çarçabuk büyüyüp bir ateş yakmak isteyenlersaman çöplerini tutuşturur ilk önce
36- kara yılanı parlak günler çıkarır ortaya adımını sakınarak atar insan o günlerde
38- korkunç bir şeyin yapılmasıyla ilk adımın atılması arasında geçen zamanbir kabus, bir korkulu rüya gibi bir şeydüşünce bedenin ölümlü organlarıyladanışıp tartışıyor sanki bu aradave tek başına insan, küçük bir krallık gibiiç savaş buhranları geçiriyor
43- yolumuzu fazla kanlı görebilirler, Cassiusbaşla birlikte kolu bacağı da keserseköldürünce kan sarhoşluğuna tutulanlar gibiAntonius Ceasar'ın kolu, bacağıdır sadecekurban kesmekle kalalım, kasap olmayalım, Cassiusbizler Ceasar'ın düşüncesine karşı ayaklandıkinsan düşüncesindeyse kan yokturah ne ıkurdu, Ceasar'ın canına kıymadanCeasar'ın düşüncesini alaşağı edebilseydik!ama, ne yazık kikanı akması gerek Ceasar'ın. bari, dostum
yüreğimiz sarsılmadan öldürelim onuyüreğimiz kinle dolu olarak değiltanrılara kurban keser gibi vuralım onuköpeklere atılacak et doğrar gibi değilkullarını kanlı bir işe karıştırıp sonra neredeyse azarlayan akıllı efendiler gibi davransın yüreklerimizböylece hınç değil, ödev duygusuyöneltmiş olur gördüğümüz işihalk o zaman birer katil değilhakkı yerine getiren insanlar sayar bizi
48- Brutus akıllı insandır; rahatsız olsa iyi olma çareleri arar
- diz çökmezdim önünde canın bilseydin beni. (Portia to Brutus)
53- korkaklar ölmezden önce ölüp dururlar yiğit olan bir kez tadar yalnız ölümü - dünyada beni şaşırtmış şeylerin en garibi şudur: insanlar, ister istemez öleceklerini son günün ne zaman gelecekse geleceğini bilirler yine de korkarlar ölümden
58- ölümsüz değilsen çevrene iyi bak: çok güvenen kolay tuzağa düşer.
59- kafam erkek kafası, gücüm kadın gücü ne zormuş meğer bir kadının sır saklaması.
66- yalvarmasını bilsem, dinlerdim yalvaranları
67- SEN DE Mİ BRUTUS? ÖYLEYSE YIKIL CEASAR!
79- Ceasar'ı daha az sevdiğim için değil, Roma'yı daha çok sevdiğimden.
82- BEN CEASAR'I GÖMMEYE GELDİM, ÖVMEYE DEĞİL.
87-şurasından da o çok sevdiği Brutus bıçaklamış!geri çekerken de lanetlik hançerinibakın nasıl gelmiş ardından CEasar'ın kanıkapılara fırlayıp anlamak ister gibigerçekten Brutus mu değil mi diyeböyle hoyratça vuran
97-ona böylesi şerefler yüklemeklebirçok belalı, çamurlu yüklerikendi sırıtımızdan atmış oluyoruzbu şerefleri eşek altın taşır gibi taşır oyükün altında terleye soluya, itile kakılagider bizim çevirdiğimiz yolaaltınları getirdi mi dilediğimiz yereyükünü alır sırtından, salarız çayıraotlasın diye, kulaklarını sallayarakbaşı boş bir sürü eşekle birlikte
100-dostluk sıcaktan soğuğa böyle geçer işte.dikkat et, hep böle olur, Lucilius:sevgi tükenip bezginliğe yüz tuttu muzoraki nezaket gösterileri başlaraçık yürekli, candan bağlı bir insan gösteriş yapmazyüreği boşalmış insanlarsırtlarına binilmedikçe şahlanankişneyip böbürlenen atlar gibidir:birgün sıkı mahmuzu yediler mi böğürlerineindiriverirler aşağı kuyruklarınıyığılır kalırlar yarışta, kof beygierler gibi
107- seni kötü gördüğüm yok, kötülük görüyorum senden
108-çakmak taşının içinde saklı ateşgibidir o kuzunun yüreğinde taşıdğı öfkepek sert bir elle vuruldu mu üstünebir kıvılcım çıkarır ve söner hemen.
115-doğru bir görüş, doğruluk adınadaha doğru bir görüşe hak vermeli
13- eğer yüzüm daha asık göründüyse sanabu değişiklik yalnız kendi içimle ilgilidirbirkaç zamandır birbiriyle çatışanduygular, düşünceler içindeyimkendi kendimle uğraşıyorum yalnızbu yüzden görünüşüm değişmiş olabilir az çokama yakın dostlarım alınmamalı bundanki seni de onlar arasında biliyorum, Cassiusilgisizliğime başka anlam vermezavallı Brutus kendi kendisiyle savaşıyor başkalarına sevgisini gösteremiyor, de
14- kendimde olmayan şeyleri bana aratarak hangi belalara sürüklemek istiyorsun beni
15- benden kuşkulanma sakın Brutusiki yüzlü soytarının biri olup daönüme gelene dostluk yeminleri edersemşunu bunu kucaklayıp, pohpohlayıparkasından ağzıma geleni söylersemelalemi tavlamaya çalıştığımı görürsenkork o zaman benden
20- çok okuyor, çok gözlüyor her şeyiiçyüzünü araştırıyor insan işlerininoyunlarda gözü yok, antonius senin gibiçalgı dinlemiyor hiç; binde bir gülümsüyorgülümseyince de öyle gülümsüyor kialay ediyor sanki kendisiyleşaşıyormuş gibi kendi aklınagülümsenecek bir şey bulabildiği içinonun gibilerin içi rahat değildir hiçbir zamankendilerinden üstün kişiler karşısındaonun için de korkulur böylelerindenben sana neden korktuğumu değilneden korkulması gerektiğini söylüyorum
24- yarın akşam yemeğe var mısın? varım, ben sağ kalırsam, sen caymazsan ve yemeğin yemeğe değer olursa
25- kaba sabalığı bir salçası gibidir zekasının insanların midesi daha büyük bir istekle sindirsin diye söylediklerini
26- evet, Brutus, soylu bir insansın sen ama görüyorum ki sendeki değerli öz işlenip başka yönlere çevrilebilir onun için soylu kişiler yalnız kendi benzerleriyle düşüp kalkmalılar hangi göz sağlamdır boyanmayacak kadar?
31- biliyorum niçin kurt olduğunu:Romalıları birer koyun görüyor da ondanaslan kesilmezdi, Romalılar ceylan kesilmese
çarçabuk büyüyüp bir ateş yakmak isteyenlersaman çöplerini tutuşturur ilk önce
36- kara yılanı parlak günler çıkarır ortaya adımını sakınarak atar insan o günlerde
38- korkunç bir şeyin yapılmasıyla ilk adımın atılması arasında geçen zamanbir kabus, bir korkulu rüya gibi bir şeydüşünce bedenin ölümlü organlarıyladanışıp tartışıyor sanki bu aradave tek başına insan, küçük bir krallık gibiiç savaş buhranları geçiriyor
43- yolumuzu fazla kanlı görebilirler, Cassiusbaşla birlikte kolu bacağı da keserseköldürünce kan sarhoşluğuna tutulanlar gibiAntonius Ceasar'ın kolu, bacağıdır sadecekurban kesmekle kalalım, kasap olmayalım, Cassiusbizler Ceasar'ın düşüncesine karşı ayaklandıkinsan düşüncesindeyse kan yokturah ne ıkurdu, Ceasar'ın canına kıymadanCeasar'ın düşüncesini alaşağı edebilseydik!ama, ne yazık kikanı akması gerek Ceasar'ın. bari, dostum
yüreğimiz sarsılmadan öldürelim onuyüreğimiz kinle dolu olarak değiltanrılara kurban keser gibi vuralım onuköpeklere atılacak et doğrar gibi değilkullarını kanlı bir işe karıştırıp sonra neredeyse azarlayan akıllı efendiler gibi davransın yüreklerimizböylece hınç değil, ödev duygusuyöneltmiş olur gördüğümüz işihalk o zaman birer katil değilhakkı yerine getiren insanlar sayar bizi
48- Brutus akıllı insandır; rahatsız olsa iyi olma çareleri arar
- diz çökmezdim önünde canın bilseydin beni. (Portia to Brutus)
53- korkaklar ölmezden önce ölüp dururlar yiğit olan bir kez tadar yalnız ölümü - dünyada beni şaşırtmış şeylerin en garibi şudur: insanlar, ister istemez öleceklerini son günün ne zaman gelecekse geleceğini bilirler yine de korkarlar ölümden
58- ölümsüz değilsen çevrene iyi bak: çok güvenen kolay tuzağa düşer.
59- kafam erkek kafası, gücüm kadın gücü ne zormuş meğer bir kadının sır saklaması.
66- yalvarmasını bilsem, dinlerdim yalvaranları
67- SEN DE Mİ BRUTUS? ÖYLEYSE YIKIL CEASAR!
79- Ceasar'ı daha az sevdiğim için değil, Roma'yı daha çok sevdiğimden.
82- BEN CEASAR'I GÖMMEYE GELDİM, ÖVMEYE DEĞİL.
87-şurasından da o çok sevdiği Brutus bıçaklamış!geri çekerken de lanetlik hançerinibakın nasıl gelmiş ardından CEasar'ın kanıkapılara fırlayıp anlamak ister gibigerçekten Brutus mu değil mi diyeböyle hoyratça vuran
97-ona böylesi şerefler yüklemeklebirçok belalı, çamurlu yüklerikendi sırıtımızdan atmış oluyoruzbu şerefleri eşek altın taşır gibi taşır oyükün altında terleye soluya, itile kakılagider bizim çevirdiğimiz yolaaltınları getirdi mi dilediğimiz yereyükünü alır sırtından, salarız çayıraotlasın diye, kulaklarını sallayarakbaşı boş bir sürü eşekle birlikte
100-dostluk sıcaktan soğuğa böyle geçer işte.dikkat et, hep böle olur, Lucilius:sevgi tükenip bezginliğe yüz tuttu muzoraki nezaket gösterileri başlaraçık yürekli, candan bağlı bir insan gösteriş yapmazyüreği boşalmış insanlarsırtlarına binilmedikçe şahlanankişneyip böbürlenen atlar gibidir:birgün sıkı mahmuzu yediler mi böğürlerineindiriverirler aşağı kuyruklarınıyığılır kalırlar yarışta, kof beygierler gibi
107- seni kötü gördüğüm yok, kötülük görüyorum senden
108-çakmak taşının içinde saklı ateşgibidir o kuzunun yüreğinde taşıdğı öfkepek sert bir elle vuruldu mu üstünebir kıvılcım çıkarır ve söner hemen.
115-doğru bir görüş, doğruluk adınadaha doğru bir görüşe hak vermeli
mutlu prens - oscar wilde
Bordo Siyah
38 - Bilgelik gibi güzellik de tek başına tapınanlardan hoşlanır.
83 - Savaşta güçlüler zayıfları kölesi yapar; barışta da zenginler fakirleri kölesi yapar.
92 - Sert bir efendi için çalışmak zordur; ama bir efendi sahibi olmamak daha zordur.
93 - Sevinç acının biçimlendirdiğini giymek midir?
38 - Bilgelik gibi güzellik de tek başına tapınanlardan hoşlanır.
83 - Savaşta güçlüler zayıfları kölesi yapar; barışta da zenginler fakirleri kölesi yapar.
92 - Sert bir efendi için çalışmak zordur; ama bir efendi sahibi olmamak daha zordur.
93 - Sevinç acının biçimlendirdiğini giymek midir?
vakıf - isaac asimov
İthaki
123-durun oturun!sef sermak tekrardan yerine otururken öyle hevesli bir acelecilikle davranmıştı ki, hardin bu duruma için için güldü. sarf ettiği onca iddialı söze rağmen bu gencin bir teklif beklediği açıktı.
124-sermak kendinden emin olmalıydı, yoksa bu denli çok konuşmazdı
125-şiddet beceriksizlerin başvurduğu son çaredir
126-o zamanlar olabildiğince büyük bir kuvvet toplayıp savaşmak için adeta can atıyorduk. böylesi hep en kolay yol gibi görünür, insanın kendisine olan saygısı bakımından da en tatmin edici çaredir... fakat aynı zamanda en budalaca yoldur da.
129-bu alanda o denli uzmanlaşabilmek, bir ömür boyu çalışma ve kusursuz bir beyin gerektirir.
131-açık seçik davranmanın geitirisi büyüktür, hele bir de adınız kurnaza çıkmışsa
- bu yüzdendir ki, adam kendisine artık feci şekilde bıkkınlık veren bir saygı görüyordu, çünkü ruhunun derinliklerinde, bizzat merkezi konumunda bulunduğu bu dine büyük bir nefret duymaktaydı
133-o denli gizlilikten uzak ve uluorta dolaşıyordu ki kimse dönüp ona bakmamıştı
135-kendisini şeytanın ta kendisi sanması bu ahmaklığını daha da bir vurguluyor
136-adamın kendine sonsuz bir güveni varbunun köklerinde abartılı bir aşağılık kompleksi saklı olması kuvvetle muhtemel
141-seçebileceğimiz birden fazla yol olduğu sürece henüz kriz anına erişememişiz demektirolayları olabildiğince kendi akışına bırakmalıyız
-tek tek bireylerin geleceğini tahmin edemiyordu; tıpkı gazlarla ilglil kinetik kuramının tek tek moleküllere uygulanamadığı gibi
203-ahlak anlayışınızın doğru olanı yapmanızı engellemesine asla izin vermeyin
251-başarıya giden yolda planlama tek başına yeterli değildir. insan koşullara göre tavır almayı da bilmeli
253-tarihte eşine sık rastlanan bir olguydu Korell:yöneticisinin adından başka her bakımdan mutlak hükümdar olduğu bir sözde cumhuriyet
bundan ötürü de, yasal krallıklarda görülen iki yatıştırıcı etkenin, 'hükümdarlık şerefi' ve 'saray etiketi'nin bile dizginleyemediği o bildik despotluk egemendi burada
260-eğer karanlıkta kalanlar ışığı reddediyorsa, bu onların ışığa ihtiyaç duyduğunun en büyük göstergesi değil midir?
304-önyargı ne zamandan beri kendininkinin dışında bir yasa tanır oldu?
305-sesini duyuran, enerji dolu bir adam... ama bunlar insanın başına bela sarmaktan başka bir işe yaramaz.
312-inanç ve duygulara dayanan herhangi bir dogma başkaları üzerinde kullanılırken bile tehlike doğuracak bir silahtır, çünkü bu silahın kullanıcısına çevrilmeyeceği asla garanti edilemez
339-yurtsever duygular uyandıracak yakın bir tehdit ortada yoksa, en önemsiz şeylere bile dayanmak güçtür(ve bu bilgiyle donatılmış olmak büyük bir güçtür
-(bu yakın tehditi oluşturacak bir olaya sebep vermemekle)sonraları daha önemli kişileri de etkisi altına alacak genel bir huzursuzluk ve tatminsizlik ortamı oluşmasını bekliyorum ben
341-imparatorluk bir gezegenin kontrolünü ele geçirmek istediğinde dev savaş gemilerini rüşvet olarak veriyor, ama bu gemilerin ekonomik bakımdan hiçbir ağırlığı yok. bizse savaşta işe yaramayan, fakat refah ve karlılık açısından hayati önem taşıyan daha küçük şeyleri rüşvet olarak kullanıyoruz.
tarih şan, şeref ve zafer diye tanımladıkları şey uğruna uyruklarının refahını feda etme keyfiyeti gösterniş lider örnekleriyle dolu. ama hayatı asıl yönlendirenler sözünü ettiğim o küçük şeylerdir...ve asper argo, tüm korell'i iki üç yıl içinde silip süpürecek olan ekonomik durgunluğa dur diyemeyecek.
123-durun oturun!sef sermak tekrardan yerine otururken öyle hevesli bir acelecilikle davranmıştı ki, hardin bu duruma için için güldü. sarf ettiği onca iddialı söze rağmen bu gencin bir teklif beklediği açıktı.
124-sermak kendinden emin olmalıydı, yoksa bu denli çok konuşmazdı
125-şiddet beceriksizlerin başvurduğu son çaredir
126-o zamanlar olabildiğince büyük bir kuvvet toplayıp savaşmak için adeta can atıyorduk. böylesi hep en kolay yol gibi görünür, insanın kendisine olan saygısı bakımından da en tatmin edici çaredir... fakat aynı zamanda en budalaca yoldur da.
129-bu alanda o denli uzmanlaşabilmek, bir ömür boyu çalışma ve kusursuz bir beyin gerektirir.
131-açık seçik davranmanın geitirisi büyüktür, hele bir de adınız kurnaza çıkmışsa
- bu yüzdendir ki, adam kendisine artık feci şekilde bıkkınlık veren bir saygı görüyordu, çünkü ruhunun derinliklerinde, bizzat merkezi konumunda bulunduğu bu dine büyük bir nefret duymaktaydı
133-o denli gizlilikten uzak ve uluorta dolaşıyordu ki kimse dönüp ona bakmamıştı
135-kendisini şeytanın ta kendisi sanması bu ahmaklığını daha da bir vurguluyor
136-adamın kendine sonsuz bir güveni varbunun köklerinde abartılı bir aşağılık kompleksi saklı olması kuvvetle muhtemel
141-seçebileceğimiz birden fazla yol olduğu sürece henüz kriz anına erişememişiz demektirolayları olabildiğince kendi akışına bırakmalıyız
-tek tek bireylerin geleceğini tahmin edemiyordu; tıpkı gazlarla ilglil kinetik kuramının tek tek moleküllere uygulanamadığı gibi
203-ahlak anlayışınızın doğru olanı yapmanızı engellemesine asla izin vermeyin
251-başarıya giden yolda planlama tek başına yeterli değildir. insan koşullara göre tavır almayı da bilmeli
253-tarihte eşine sık rastlanan bir olguydu Korell:yöneticisinin adından başka her bakımdan mutlak hükümdar olduğu bir sözde cumhuriyet
bundan ötürü de, yasal krallıklarda görülen iki yatıştırıcı etkenin, 'hükümdarlık şerefi' ve 'saray etiketi'nin bile dizginleyemediği o bildik despotluk egemendi burada
260-eğer karanlıkta kalanlar ışığı reddediyorsa, bu onların ışığa ihtiyaç duyduğunun en büyük göstergesi değil midir?
304-önyargı ne zamandan beri kendininkinin dışında bir yasa tanır oldu?
305-sesini duyuran, enerji dolu bir adam... ama bunlar insanın başına bela sarmaktan başka bir işe yaramaz.
312-inanç ve duygulara dayanan herhangi bir dogma başkaları üzerinde kullanılırken bile tehlike doğuracak bir silahtır, çünkü bu silahın kullanıcısına çevrilmeyeceği asla garanti edilemez
339-yurtsever duygular uyandıracak yakın bir tehdit ortada yoksa, en önemsiz şeylere bile dayanmak güçtür(ve bu bilgiyle donatılmış olmak büyük bir güçtür
-(bu yakın tehditi oluşturacak bir olaya sebep vermemekle)sonraları daha önemli kişileri de etkisi altına alacak genel bir huzursuzluk ve tatminsizlik ortamı oluşmasını bekliyorum ben
341-imparatorluk bir gezegenin kontrolünü ele geçirmek istediğinde dev savaş gemilerini rüşvet olarak veriyor, ama bu gemilerin ekonomik bakımdan hiçbir ağırlığı yok. bizse savaşta işe yaramayan, fakat refah ve karlılık açısından hayati önem taşıyan daha küçük şeyleri rüşvet olarak kullanıyoruz.
tarih şan, şeref ve zafer diye tanımladıkları şey uğruna uyruklarının refahını feda etme keyfiyeti gösterniş lider örnekleriyle dolu. ama hayatı asıl yönlendirenler sözünü ettiğim o küçük şeylerdir...ve asper argo, tüm korell'i iki üç yıl içinde silip süpürecek olan ekonomik durgunluğa dur diyemeyecek.
vakıf ve imparatorluk - isaac asimov
İthaki
25-belirli bir riski göze almayı, ancak karşılığındaki beklentinin ne olduğu haklı kılabilir.
-onlar kendilerinden emin ve sessiz hareket ederken, karşılarındakilerin sonu belirsiz kuvvet gösterilerine girişmelerini sağlarlardı
39-insan davranışlarının durdurulamayan, saptırılamayan ya da ertelenemeyen matematiksel laneti
137-kendisinden başka herkes için şişirilmiş özelliklerin tuhaf bir birleşiminden ibaretti
onun için çarpık bir geometri tutkusunun adı "sistemlilik", günlük ıvır zıvır bürokratik işlemlere yönelik yorulmak bilmez ve hummalı bir ilginin adı "çalışkanlık", haklı olduğunda kararsızlığın adı "temkin", haksız olduğunda kör inatçılığın adı "kararlılık"tı
144-alçakgönüllülük yanlış anlaşılıyor ve sonsuza dek tartışmanın, iddialı olmanın ve diyalektikle oynamanın izni gibi değerlendiriliyordu
146-zamandaki ve aynı şekilde de mekandaki mesafelerin kişiye zihin açıklığı vermesi gerçeği insanoğlu için değişmez bir ders olmuştur
ancak, bu dersin alındığına dair bir kayıt da yoktur
154-karanlık adam isteklerini kabul ettirmek için bağırmaya çok az gereksinim duyduğunu belli eden tehlikeli bir yumuşaklıkla konuştu
161-en iyi ve en içten minnettarlık kof cümleler halinde buharlaşmayanıdır
167-diktatörlerimizi daha beterinden kurtaralım ki, sırası geldiğinde başımızdan atabilelim
-kişisel liderliğin çekiciliğinin ve görkeminin avantajlarını rahatça görebilecek kadar kurnaz. eğer bundan vazgeçiyorsa mutlaka bir nedeni vardır. bunun tek anlamı olabilir: kişisel temas, bilinmemesinin çok büyük önem taşıdığı bir şeyi açığa çıkaracağı içindir
172-babadan herhangi bir şeyi miras alan yegane kişiler zekası doğuştan geri olanlardı
180-üzerinde, çok fazla şeyin üst üste gerçekleştiğio tipik günlerin gerçekdışılık duygusu vardı
181-aralarındaki yegan bağ vakıf adlı ana gezegene karşı duydukları güvensizlik olan yirmi yedi bağımsız ticaret dünyası, herbiri kendi küçüklüğünden doğan kibiri, dar görüşlülüğün yol açtığı katılığı ve sürekli tehdit altında yaşamanın verdiği öfkeyle bir toplantı düzenlemeye karar verdiklerinde en azimli insanı bile yılgınlığa düşürecek kadar kıytırık ön görüşmelere dalınması kaçınılmazdı
25-belirli bir riski göze almayı, ancak karşılığındaki beklentinin ne olduğu haklı kılabilir.
-onlar kendilerinden emin ve sessiz hareket ederken, karşılarındakilerin sonu belirsiz kuvvet gösterilerine girişmelerini sağlarlardı
39-insan davranışlarının durdurulamayan, saptırılamayan ya da ertelenemeyen matematiksel laneti
137-kendisinden başka herkes için şişirilmiş özelliklerin tuhaf bir birleşiminden ibaretti
onun için çarpık bir geometri tutkusunun adı "sistemlilik", günlük ıvır zıvır bürokratik işlemlere yönelik yorulmak bilmez ve hummalı bir ilginin adı "çalışkanlık", haklı olduğunda kararsızlığın adı "temkin", haksız olduğunda kör inatçılığın adı "kararlılık"tı
144-alçakgönüllülük yanlış anlaşılıyor ve sonsuza dek tartışmanın, iddialı olmanın ve diyalektikle oynamanın izni gibi değerlendiriliyordu
146-zamandaki ve aynı şekilde de mekandaki mesafelerin kişiye zihin açıklığı vermesi gerçeği insanoğlu için değişmez bir ders olmuştur
ancak, bu dersin alındığına dair bir kayıt da yoktur
154-karanlık adam isteklerini kabul ettirmek için bağırmaya çok az gereksinim duyduğunu belli eden tehlikeli bir yumuşaklıkla konuştu
161-en iyi ve en içten minnettarlık kof cümleler halinde buharlaşmayanıdır
167-diktatörlerimizi daha beterinden kurtaralım ki, sırası geldiğinde başımızdan atabilelim
-kişisel liderliğin çekiciliğinin ve görkeminin avantajlarını rahatça görebilecek kadar kurnaz. eğer bundan vazgeçiyorsa mutlaka bir nedeni vardır. bunun tek anlamı olabilir: kişisel temas, bilinmemesinin çok büyük önem taşıdığı bir şeyi açığa çıkaracağı içindir
172-babadan herhangi bir şeyi miras alan yegane kişiler zekası doğuştan geri olanlardı
180-üzerinde, çok fazla şeyin üst üste gerçekleştiğio tipik günlerin gerçekdışılık duygusu vardı
181-aralarındaki yegan bağ vakıf adlı ana gezegene karşı duydukları güvensizlik olan yirmi yedi bağımsız ticaret dünyası, herbiri kendi küçüklüğünden doğan kibiri, dar görüşlülüğün yol açtığı katılığı ve sürekli tehdit altında yaşamanın verdiği öfkeyle bir toplantı düzenlemeye karar verdiklerinde en azimli insanı bile yılgınlığa düşürecek kadar kıytırık ön görüşmelere dalınması kaçınılmazdı
öldürme sanatı - jonathan santlofler
İthaki
9 - Birkaç yıl önce yazmaya başladığı spiralli bir defter bu yalnızca; yaşamının ufaık bir parçasındaki hayal kırıklıklarını kaydetmek için bir ye ve şimdi, bir pişmanlık bildirisi, bir kendini savunma ve açıklama çabası, ama aslında tam olarak ne olduğunu söylemek kolay değil.
35 - Gün boyu müzik dinlemek. Bir ressam olmak için en iyi nedenlerden biri.
184 - Söylemesi güç. Bütün labaratuar sonuçlarını aldığımızda daha iyi anlayacağız. Bunların gelmesi ne kadar sürer? Bu bir televizyon dizisi değil. Testler gerçek zamanda yapılıyor biliyorsunuz, saatler, günler. Bir sonraki reklama kadarki kalan altı dakika içinde değil.
199 - Nasıl oluyor da sen yaşlı kadının eserlerinin şimdi o öldüğü için daha değerli olacağını söylediğinde sorun olmuyor ama bunu ben söyleyince adilik etmiş oluyorum? Bazı insanlar doğuştan soyludur Murphy. Daha başka ne diyebilirim sana?
325 - Önemsiz şeylerden konuşmak istiyorsan, kendine önemsiz birilerini bul.
459 - Hepimiz birbirimizi yansıtarak, birbirimizin gölgesinde yaşamaya eğilimliyiz, öyle değil mi?
9 - Birkaç yıl önce yazmaya başladığı spiralli bir defter bu yalnızca; yaşamının ufaık bir parçasındaki hayal kırıklıklarını kaydetmek için bir ye ve şimdi, bir pişmanlık bildirisi, bir kendini savunma ve açıklama çabası, ama aslında tam olarak ne olduğunu söylemek kolay değil.
35 - Gün boyu müzik dinlemek. Bir ressam olmak için en iyi nedenlerden biri.
184 - Söylemesi güç. Bütün labaratuar sonuçlarını aldığımızda daha iyi anlayacağız. Bunların gelmesi ne kadar sürer? Bu bir televizyon dizisi değil. Testler gerçek zamanda yapılıyor biliyorsunuz, saatler, günler. Bir sonraki reklama kadarki kalan altı dakika içinde değil.
199 - Nasıl oluyor da sen yaşlı kadının eserlerinin şimdi o öldüğü için daha değerli olacağını söylediğinde sorun olmuyor ama bunu ben söyleyince adilik etmiş oluyorum? Bazı insanlar doğuştan soyludur Murphy. Daha başka ne diyebilirim sana?
325 - Önemsiz şeylerden konuşmak istiyorsan, kendine önemsiz birilerini bul.
459 - Hepimiz birbirimizi yansıtarak, birbirimizin gölgesinde yaşamaya eğilimliyiz, öyle değil mi?
renk körü - jonathan santlofler
İthaki
29 - Ne yazık ki daha soğukkkanlı olanlarının üzerleinde onları ele verecek bir koku, bir "eau de katil" parfümü olmuyordu.
30 - ..onu getiren bu olayda danışmanlık yapıyordu -bu sözcükten nefret ediyordu çünkü fazla mesai yapıp da fazla mesai ücreti almamanın kibarca söylenişinden başka bir şey değilid bu.
48 - Fransız gerçeüstücüler delilerin eserlerinden etkilendiler ve onlara büyük bir saygı gösterdiler.
99 - Ana kural cinayetin dibine ulaşmak için ne kadar çok zaman harcanırsa onu çözme şansının o kadar azalacağıydı.
118 - Çok zaman önce insanlara tek gereken şeyin kendilerini güvende hissetmek olduğunu öğrenmiştim.
137 - historian --> hi-storian --> her-story-n
144 - Renkler özneldir - bakan kimsenin gözlerindedirler. Gömleğinizin kendinden bir rengi yok. Rengi yaratan ışık.
162 - ..sanatçı fırça darbeleri ya da izlerden kaçınarak rengin yaşamasına, soluk almasına ve kendi adına konuşmasına izin verir.
163 - Gerçek sanatçılar sanat dünyası onlara ilgi gözterse de göstermese de yaratmaya gereksinim duyarlardı.
228 - Sanatı taklit eden hayat.
29 - Ne yazık ki daha soğukkkanlı olanlarının üzerleinde onları ele verecek bir koku, bir "eau de katil" parfümü olmuyordu.
30 - ..onu getiren bu olayda danışmanlık yapıyordu -bu sözcükten nefret ediyordu çünkü fazla mesai yapıp da fazla mesai ücreti almamanın kibarca söylenişinden başka bir şey değilid bu.
48 - Fransız gerçeüstücüler delilerin eserlerinden etkilendiler ve onlara büyük bir saygı gösterdiler.
99 - Ana kural cinayetin dibine ulaşmak için ne kadar çok zaman harcanırsa onu çözme şansının o kadar azalacağıydı.
118 - Çok zaman önce insanlara tek gereken şeyin kendilerini güvende hissetmek olduğunu öğrenmiştim.
137 - historian --> hi-storian --> her-story-n
144 - Renkler özneldir - bakan kimsenin gözlerindedirler. Gömleğinizin kendinden bir rengi yok. Rengi yaratan ışık.
162 - ..sanatçı fırça darbeleri ya da izlerden kaçınarak rengin yaşamasına, soluk almasına ve kendi adına konuşmasına izin verir.
163 - Gerçek sanatçılar sanat dünyası onlara ilgi gözterse de göstermese de yaratmaya gereksinim duyarlardı.
228 - Sanatı taklit eden hayat.
can dostu - martin suter
İthaki
18 - Yaşamımın son elli günü kayıp kalırsa, ben ne yaparım! Yaşamınızın ilk dört yılına ne yaptıysanız, onu. O yılları da artık anımsamıyorsunuz. Ama onlar o kadar da hayati değildi. İşte bu tartışılır.
23 - ..espresso içiyordu. Daha doğrusu, insanın tezgahta espresso istediğinde eline tutuşturulan şeydi bu: burada kahve diye satılan, acı, sulu bulamacın aynısı, sadece daha küçük bir fincanda.
178 - İnsan, gerçeklikle ilişkisini koparmak istediği zaman içer. Kurmak istediği zaman değil.
188 - .. yine gerçekleri, kendi tezine uyabilecekleri gibi mi dizxiyordu? 190 - Kendinize yabancı düşmüş birisinin, yabancı dekorlarda sürekli bulunmaması gerekirdi.
192 - .. biraz işe yarayan tüm personel şefleri gibi sevilmeyen biriydi.
219 - Anche tu diventerai com'un vecchio ritornello che nessuno canta piu. Sen de, artık kimsenin diline dolaşmayan, unutulmuş bir şarkı nakaratı olacaksın.
260 - İntihar
- Kötü bir üslup olarak- İntihara üslup notu mu veriyorsunuz?- Son darbe bu. Bir insanın aşk uğruna verilen kavgada, meşru olmayan son araç. Görülmemiş bir saygısızlık.- İntihar her türlü saygının sonudur. Kendi kendine karşı da.- Bundan o kadar emin değilim. Bana öyle geliyor ki, bazen ötekine bir darbe indirme hırsına öyle kapılıyorlar ki, bu arada kendilerine de vurduklarını unutuyorlar.
18 - Yaşamımın son elli günü kayıp kalırsa, ben ne yaparım! Yaşamınızın ilk dört yılına ne yaptıysanız, onu. O yılları da artık anımsamıyorsunuz. Ama onlar o kadar da hayati değildi. İşte bu tartışılır.
23 - ..espresso içiyordu. Daha doğrusu, insanın tezgahta espresso istediğinde eline tutuşturulan şeydi bu: burada kahve diye satılan, acı, sulu bulamacın aynısı, sadece daha küçük bir fincanda.
178 - İnsan, gerçeklikle ilişkisini koparmak istediği zaman içer. Kurmak istediği zaman değil.
188 - .. yine gerçekleri, kendi tezine uyabilecekleri gibi mi dizxiyordu? 190 - Kendinize yabancı düşmüş birisinin, yabancı dekorlarda sürekli bulunmaması gerekirdi.
192 - .. biraz işe yarayan tüm personel şefleri gibi sevilmeyen biriydi.
219 - Anche tu diventerai com'un vecchio ritornello che nessuno canta piu. Sen de, artık kimsenin diline dolaşmayan, unutulmuş bir şarkı nakaratı olacaksın.
260 - İntihar
- Kötü bir üslup olarak- İntihara üslup notu mu veriyorsunuz?- Son darbe bu. Bir insanın aşk uğruna verilen kavgada, meşru olmayan son araç. Görülmemiş bir saygısızlık.- İntihar her türlü saygının sonudur. Kendi kendine karşı da.- Bundan o kadar emin değilim. Bana öyle geliyor ki, bazen ötekine bir darbe indirme hırsına öyle kapılıyorlar ki, bu arada kendilerine de vurduklarını unutuyorlar.
aşkı bulmanın ve korumanın yolları - kürşat başar
Everest Yayınları
11 - En yakınımızdakiler bile sonunda bize değil, söylenenlere inanırlar. Belki de sözcükler bizden güçlüdür.
12 - Pervasızca dokunduğumuz her şeyi toza çevirmiyor muyuz zaten?
14 - Bu balolardan, insanların eğlenmek için acınası bir çaba harcadığı, yüzlerinde bir süre sonra iğretileşen o gülümsemeyle konuşup durdukları can sıkıcı toplantılardan hoşlanmam.
20 - Ama sözcükler anlara, görüntülere bağlı. Görüntüler değişince sözcükler de değişiyor. Birbirine şifrelenmiş gibi.. Görüntüleri değiştirirken sözcükleri aynı utmaya çalışmak boşuna. Mutluluğun ellerinizin arasından kayıp gittiğini görüp bir şey yapmamak gibi.
24 - ilk kez birini böyle sevdiği için sonsuza dek korumak istediğ bu duygudan ayrılmayan bir çocuk
39 - ..İnsanlar üzüldüklerinde yitirdikleri geçmişi hep güzel yanlarıyla hatırlıyor.
46 - uçak kullanırken bir buluta girdiğinde yapman gereken en iyi şey, geriye dönmektir. çünkü gideceğin yolu göremezsin; ama geldiğin yolu bilirsin.
56 - ..bir hayal kurmuştum, hep aklımızdan geçirdiğimiz, ayrıntılarıyla, yaşarmışçasına kurduğumuz, ama sonra asla gerçekleşmeyen, unutulan hayaller gibi silinip gideceğine, sanki bilemediğim, beni iten, sürükleyen bir güce tutulmuş gibi alıp götürmüştü.
57 - hiç haberi yoktu. kendi yaşamını sürüyordu, benim yaşamımdaki bütün alanlara girdiğinden, her sabah onunla uyanıp, her gece onunla uyuduğumdan, yüzyıllar öncesinden kalma şiirlerden, televizyonda çalınan sıradan bir şarkıdan ikimize ait bir dünya kurduğumdan haberi yoktu.
65 - evet gerçekten çok uzaktaydım. sürüp giden yaşamı öylesine izlerken, onun bir parçasıymış gibi davranırken bambaşka bir yerdeydim aslında. nerede mi? kendi kendime kurduğum düşlerin arasında.
- onu tanıdıktan sonra anladım, eğer bu düşler, başkalarına uydurduğum öyküler, yalanlar olmasaydı yaşadıklarıma katlanamazmışım.
73 - yalanlar ve sessizlik. tüm yaşamımda en çok korktuğum, kaçtığım şeyler bunlar değil miydi? onun için sormuyordum, aramızdaki çok ince bağı koparmak için sanki hazır bekliyordu, en küçük bir yanlış yaparsam, bu evin, bu oyunun kurallarını bir an için unutursam yanacaktım.
76 - sözcükler yalnızca geriye dönüşler için gerekir, geriye dönülmeyecekse yazdıklaırmın ne anlamı olabilirdi ki?
83 - her zaman güçlü olmalısın, kendi başına yaşayabilmelisin, biz olmasak da, yanında sevdiğin kimse olmasa da, sen güçlüsün, yaşamını kuracak her şeye sahipsin. sakın bir işe başladığında, bir karar verdiğinde yarı yoldan dönme. her şeyi aşıp başardığını gördüğünde o tereddüt anına güleceksin. eğer vazgeçersen asla sonuna ulaşamayacaksın.
93 - düşünsene, günün birinde kıyıya yanaşacak gemiden inen beyazlar giymiş bir adam. herhalde kurtarması beklenen dünyayı görünce gemiden el sallayıp geri dönerdi.
105 - ama çalmak çok farklı, çalarken parmaklarının neye dokunduğunu duyuyorsun oysa yazarken sonunda ne çıkacağını bilmiyorsun bile, sözcükler bir araya gelip de bir şeye benzeyene dek, günler, aylar, yıllar geçiyor.
94 - sözcükler ve hareketli resimler. işte bizim gerçekliğimiz.
- tıpkı yatağından kıpırdayamayan hasta ve yaşlı insanlar gibi odalarımıza kapanmış böyle önümüzdeki kutularla konuşuyoruz.
- evet, hep söyledikleri gibi bütün bilgilere anında ulaşabiliyoruz. ama bilgi bazen "ölümcül bir dost"tur, değil mi?
110 - masalları sever misin? sence bir tavşanın peşinden gidip kaybolan birine benzemiyor muyum?
115 - sanırım birinin gözyaşlarını terini, tükürüğünü ve başka salgılarını istekle yaladığında onu gerçekten sevdiğini bilmelisin.
121 - aynı günlerden ne farklı şeyler hatırlıyoruz değil mi?
122 - ama hepimizin aptalca olduğunu bilsek bile belleğimizden silip atamadığımız böyle bir sürü saçmalık yok mudur?
123 - insan gerçekten de başkalarının yargılarına aldırmadığı bir yere gittiği zaman mutlu olabiliyor.
- evet dostlarım var, sevgilim var, kitaplarım, birilenin dinlediği müziğim, başka bir yerde bulamayacağın bir sürü görüntü ama geçmişim yok, meğer insan geçmişini silemiyormuş, hiç umursamadığını sansa bile kendi dilinin sözcüklerini, hiç dinlemediği müziklerini, çocukluğunun kokusunu, odasının tanımlanamaz havasını unutamıyormuş.
- belki de bu yüzden başkalarına anlattığım her öykünün içinde kendi geçmişimden bir şeyler, yaptığım her parçanın içinde buradakilerin bilmediği bir yerden gelen sesler var.
124 - o zamanlar hep ne çok uyuduğumu söyler dururdun. çoğu kez öğleye doğru geldiğinde uyuyor olurdum. bıraksalar bütün bir gece ve gün boyunca uyuyabilirdim. belki de yeni bir güne başlayacak, o günü taşıyacak gücü bulamadığımdan uyuyordum. yatağımda hiçbir şey, dışarıdaki dünyanın aıcmasız kavgası, hayya salondan gelen bizimkilerin tartışmaları bile bana dokunmuyordu. orada öyle gizlenmiş, kimsenin umrunda olmayan bir canlıydım ben.
128 - hayır senin şu ünlü çapkınlardan biri olmadığını biliyorum, her keresinde, her elveda dediğinde orada bir parçanı bıraktığını da..korkarım bir sabah uyanacaksın ve artık bir başkasına verecek bir parçanın kalmadığını göreceksin.
129 - belki de insan büyük acıları yaşadıktan sonra sımsıkı tutunduğunu sandığı şeyler avucundan kayıp gidiyor.
135 - seninle ilgili hatırladığım şeylerin çoğunda bir tedirginlik hissi var. nasıl anlatsam! işte sanki beklenmedik bir saatte bir telefon çalacak ve açtığımda senin başına bir şey geldiğini öğreneceğim. hep öyle olmadı mı?
- durup duruken ortadan kaybolan, her şeyi yüzüstü bırakıp giden, telefonları açmayan, birine rastlayıp bütün dünyayı unutan, bir çılgınlığın peşine gidip başına her türlü belayı açan biri.
137 - herp hayatımızı kaplayan insanların hayatındaki her şeyi silip, bütün o görüntülerin yerini almak istemez miyiz? ve çoğu zaman da bu iş için en yanlış insanı seçmez miyiz?
139 - beni tanıdıktan sonra bana uygun bir olmadığını düşünmeye başladı. giyisilerine, konuşma tarzına dikkat ettiğini, dostlarının yanında zorlandığını hissediyorum. bense onun tam bana göre biri olduğunu düşünüyorum. güçlü, içten bir sevginin değerini bilen biri. öyle şeyler yaşamış ki anlamsız tartışmalar, gündelik kavgalar onu hiç ilgilendirmiyor. mutlu olmak, gülmek için yakaladığı anları elinde tutmaya çalışıyor.
145 - .. sanki bedensel bir hastalıktan sonra akıl da yitermiş gibi insanlar söylediklerini anlamayacağımı sanıyorlar, küçük bir çocukla konuşur gibi konuşuyorlar benimle.
159 - ne tuhaf, bütün marşlar birbirine benziyor ama aynı coşkuyla söylenirken düşmanları belirliyordu. bütün sloganlar da birbirine benziyor ama söyleyenler birbiriyle uzlaşmayacak dünyalardan geldiklerini sanıyorlar.
- hepimiz karşımızdakinden aynı şeyi istiyorduk: "benim gibi ol!"
en çok sevdiğimiz insanların, sevdiklerimizin, çocuklarımızın bile farklılıklarını törpülemeye, kendimize benzetmeye çalışmıyor muyuz? benzemezlerse dövüyoruz, vuruyoruz, bırakıyoruz, ayrılıyoruz onlardan. aynı sözcüklerle konuşan, sözcükleri aynı biçimde bir araya getiren insanlar arıyoruz sürekli.
160 - eğer benim sözcüklerimle konuşursan benim düşüncelerimi paylaşırsın. benim düşüncelerimi paylaşırsan benim gibi yaşarsın. hayat o zaman çok daha kolay olur. yoksa senden korkuyorum, bana benzemediğin için korkutuyorsun beni.
175 - ..artık kimse böyle basit ama unutulmaz cümleler yazamıyor..
183 - tıpkı senin gibi benim de hayatım sayısız ayrıntıyla, çalan telefonlarla, ertelenen sorumluluklarla, kaçtığım insanlar ve zorunluluklarla dolu. bir de onlarla dolu günleri taşıyabilmek için edindiğim alışkanlıklarla..senin yüzün bir anda hepsini birden unutturabilirdi.
189 - ama kimse istediği hayatı seçip alamıyor. en olağanüstü rastlantılar en beklenmedik anda çıkıp geliyor. insan her an böyle bir rastlantıyı karşılamk için hazır bekleyebilir miydi? en azından bir şans daha verilemez miydi, hayatımızda istemediğimiz görüntüleri bir çuvala doldurup atıvermemiz için, kafamıza üşüşen, kurtulunması imkansız sözcüklerden, anılardan, yüzlerden, işaretlerden, bir başkasının asla bilemeyeceği ama hayatımız boyunca bizi bırakmayan ve belirsiz, bilinmez anlarda yeniden beliriveren o burukluklardan kurtulmak için bir şans daha..
190 - hayatlarımız keşke birbirinden ayrı, birbirine dokunmayan çemberlerden oluşsa, birinden ötekine geçip bambaşka biri gibi yaşasak, neden koskoca bir dünyayı bir tek hayata indirgemeye, çok uzun gibi görünen kısacık bir zamanı birbirini tamamlayan parçalarla oluşturduğumuz dev bir resme dönüştürmeye çalışıyoruz ki? 'üstelik' dedi kendi kendine 'çoğumuzun resmi, ilkokuldaki gibi, hiçbir şeye benzemiyor.'
191 - günün birinde sigara almaya giden ve bir daha geri dönmeyen o insanlar yeniden başlamışlar mıydı gerçekten, bambaşka biri olarak, bambaşka bir yerde, istemedikleri görüntülernden kurtulup kendi görüntülerini kurabilmişler miydi?
199 - 'koskoca bir dünyada öylesine rastladığımız biriyle kuruyoruz bütün düşlerimizi' diye düşündü. belki de en yanlış karşılaşmayla. oysa o günlerden sonra karar vermişti selin, yaşamımızı insanlar üzerine kurmamalıydık, insanlar bizi bırakıp giderdi. o, yaralanmaya incinmeye hazır insanların soyundandı, yaralayanlardan değil.
200 - ..henüz tam ortada duruyor. 'mutluluk ve belirsizlik'le, 'belirlenmiş mutsuzluk' arasında.böyle bir ikilemi kimse sorsak, kuşkusuz birincisi diyecektir. mutluluk ve belirsizlik. ama bu seçimi hayatınızda gerçekleştirin desek, pek çoğu mutlu ya da mutsuz, belirlenmiş olanı korumayı yeğlerdi.
210 - bir başkasına asla aktaramayacağınız, içinizin neden böyle boşaldığını, nedne böyle ağlamak istediğinizi, neden tanımsız bir acı çektiğinizi anlatamayacağınız o duyguyu, sözcüklere dönüştüğünde sıradan bir gizli aşk öyküsünü anlattı.
211 - evet, bu gece kalabalığa ihtiyacım var, içimdeki sessizliği duymayacağım denli çok gürültüye..
215 sözcüklerin size birini getirdiğini, birini taşıdığını hiç hissettiniz mi?
221 - ben onu başkalarına anlatacak gibi tanımlayamıyorum. ve birdenbire başkalarına anlatacak gibi tanımlayamadığımız birini gerçekte bizim de tanıyamadığımızı anlıyorum.
11 - En yakınımızdakiler bile sonunda bize değil, söylenenlere inanırlar. Belki de sözcükler bizden güçlüdür.
12 - Pervasızca dokunduğumuz her şeyi toza çevirmiyor muyuz zaten?
14 - Bu balolardan, insanların eğlenmek için acınası bir çaba harcadığı, yüzlerinde bir süre sonra iğretileşen o gülümsemeyle konuşup durdukları can sıkıcı toplantılardan hoşlanmam.
20 - Ama sözcükler anlara, görüntülere bağlı. Görüntüler değişince sözcükler de değişiyor. Birbirine şifrelenmiş gibi.. Görüntüleri değiştirirken sözcükleri aynı utmaya çalışmak boşuna. Mutluluğun ellerinizin arasından kayıp gittiğini görüp bir şey yapmamak gibi.
24 - ilk kez birini böyle sevdiği için sonsuza dek korumak istediğ bu duygudan ayrılmayan bir çocuk
39 - ..İnsanlar üzüldüklerinde yitirdikleri geçmişi hep güzel yanlarıyla hatırlıyor.
46 - uçak kullanırken bir buluta girdiğinde yapman gereken en iyi şey, geriye dönmektir. çünkü gideceğin yolu göremezsin; ama geldiğin yolu bilirsin.
56 - ..bir hayal kurmuştum, hep aklımızdan geçirdiğimiz, ayrıntılarıyla, yaşarmışçasına kurduğumuz, ama sonra asla gerçekleşmeyen, unutulan hayaller gibi silinip gideceğine, sanki bilemediğim, beni iten, sürükleyen bir güce tutulmuş gibi alıp götürmüştü.
57 - hiç haberi yoktu. kendi yaşamını sürüyordu, benim yaşamımdaki bütün alanlara girdiğinden, her sabah onunla uyanıp, her gece onunla uyuduğumdan, yüzyıllar öncesinden kalma şiirlerden, televizyonda çalınan sıradan bir şarkıdan ikimize ait bir dünya kurduğumdan haberi yoktu.
65 - evet gerçekten çok uzaktaydım. sürüp giden yaşamı öylesine izlerken, onun bir parçasıymış gibi davranırken bambaşka bir yerdeydim aslında. nerede mi? kendi kendime kurduğum düşlerin arasında.
- onu tanıdıktan sonra anladım, eğer bu düşler, başkalarına uydurduğum öyküler, yalanlar olmasaydı yaşadıklarıma katlanamazmışım.
73 - yalanlar ve sessizlik. tüm yaşamımda en çok korktuğum, kaçtığım şeyler bunlar değil miydi? onun için sormuyordum, aramızdaki çok ince bağı koparmak için sanki hazır bekliyordu, en küçük bir yanlış yaparsam, bu evin, bu oyunun kurallarını bir an için unutursam yanacaktım.
76 - sözcükler yalnızca geriye dönüşler için gerekir, geriye dönülmeyecekse yazdıklaırmın ne anlamı olabilirdi ki?
83 - her zaman güçlü olmalısın, kendi başına yaşayabilmelisin, biz olmasak da, yanında sevdiğin kimse olmasa da, sen güçlüsün, yaşamını kuracak her şeye sahipsin. sakın bir işe başladığında, bir karar verdiğinde yarı yoldan dönme. her şeyi aşıp başardığını gördüğünde o tereddüt anına güleceksin. eğer vazgeçersen asla sonuna ulaşamayacaksın.
93 - düşünsene, günün birinde kıyıya yanaşacak gemiden inen beyazlar giymiş bir adam. herhalde kurtarması beklenen dünyayı görünce gemiden el sallayıp geri dönerdi.
105 - ama çalmak çok farklı, çalarken parmaklarının neye dokunduğunu duyuyorsun oysa yazarken sonunda ne çıkacağını bilmiyorsun bile, sözcükler bir araya gelip de bir şeye benzeyene dek, günler, aylar, yıllar geçiyor.
94 - sözcükler ve hareketli resimler. işte bizim gerçekliğimiz.
- tıpkı yatağından kıpırdayamayan hasta ve yaşlı insanlar gibi odalarımıza kapanmış böyle önümüzdeki kutularla konuşuyoruz.
- evet, hep söyledikleri gibi bütün bilgilere anında ulaşabiliyoruz. ama bilgi bazen "ölümcül bir dost"tur, değil mi?
110 - masalları sever misin? sence bir tavşanın peşinden gidip kaybolan birine benzemiyor muyum?
115 - sanırım birinin gözyaşlarını terini, tükürüğünü ve başka salgılarını istekle yaladığında onu gerçekten sevdiğini bilmelisin.
121 - aynı günlerden ne farklı şeyler hatırlıyoruz değil mi?
122 - ama hepimizin aptalca olduğunu bilsek bile belleğimizden silip atamadığımız böyle bir sürü saçmalık yok mudur?
123 - insan gerçekten de başkalarının yargılarına aldırmadığı bir yere gittiği zaman mutlu olabiliyor.
- evet dostlarım var, sevgilim var, kitaplarım, birilenin dinlediği müziğim, başka bir yerde bulamayacağın bir sürü görüntü ama geçmişim yok, meğer insan geçmişini silemiyormuş, hiç umursamadığını sansa bile kendi dilinin sözcüklerini, hiç dinlemediği müziklerini, çocukluğunun kokusunu, odasının tanımlanamaz havasını unutamıyormuş.
- belki de bu yüzden başkalarına anlattığım her öykünün içinde kendi geçmişimden bir şeyler, yaptığım her parçanın içinde buradakilerin bilmediği bir yerden gelen sesler var.
124 - o zamanlar hep ne çok uyuduğumu söyler dururdun. çoğu kez öğleye doğru geldiğinde uyuyor olurdum. bıraksalar bütün bir gece ve gün boyunca uyuyabilirdim. belki de yeni bir güne başlayacak, o günü taşıyacak gücü bulamadığımdan uyuyordum. yatağımda hiçbir şey, dışarıdaki dünyanın aıcmasız kavgası, hayya salondan gelen bizimkilerin tartışmaları bile bana dokunmuyordu. orada öyle gizlenmiş, kimsenin umrunda olmayan bir canlıydım ben.
128 - hayır senin şu ünlü çapkınlardan biri olmadığını biliyorum, her keresinde, her elveda dediğinde orada bir parçanı bıraktığını da..korkarım bir sabah uyanacaksın ve artık bir başkasına verecek bir parçanın kalmadığını göreceksin.
129 - belki de insan büyük acıları yaşadıktan sonra sımsıkı tutunduğunu sandığı şeyler avucundan kayıp gidiyor.
135 - seninle ilgili hatırladığım şeylerin çoğunda bir tedirginlik hissi var. nasıl anlatsam! işte sanki beklenmedik bir saatte bir telefon çalacak ve açtığımda senin başına bir şey geldiğini öğreneceğim. hep öyle olmadı mı?
- durup duruken ortadan kaybolan, her şeyi yüzüstü bırakıp giden, telefonları açmayan, birine rastlayıp bütün dünyayı unutan, bir çılgınlığın peşine gidip başına her türlü belayı açan biri.
137 - herp hayatımızı kaplayan insanların hayatındaki her şeyi silip, bütün o görüntülerin yerini almak istemez miyiz? ve çoğu zaman da bu iş için en yanlış insanı seçmez miyiz?
139 - beni tanıdıktan sonra bana uygun bir olmadığını düşünmeye başladı. giyisilerine, konuşma tarzına dikkat ettiğini, dostlarının yanında zorlandığını hissediyorum. bense onun tam bana göre biri olduğunu düşünüyorum. güçlü, içten bir sevginin değerini bilen biri. öyle şeyler yaşamış ki anlamsız tartışmalar, gündelik kavgalar onu hiç ilgilendirmiyor. mutlu olmak, gülmek için yakaladığı anları elinde tutmaya çalışıyor.
145 - .. sanki bedensel bir hastalıktan sonra akıl da yitermiş gibi insanlar söylediklerini anlamayacağımı sanıyorlar, küçük bir çocukla konuşur gibi konuşuyorlar benimle.
159 - ne tuhaf, bütün marşlar birbirine benziyor ama aynı coşkuyla söylenirken düşmanları belirliyordu. bütün sloganlar da birbirine benziyor ama söyleyenler birbiriyle uzlaşmayacak dünyalardan geldiklerini sanıyorlar.
- hepimiz karşımızdakinden aynı şeyi istiyorduk: "benim gibi ol!"
en çok sevdiğimiz insanların, sevdiklerimizin, çocuklarımızın bile farklılıklarını törpülemeye, kendimize benzetmeye çalışmıyor muyuz? benzemezlerse dövüyoruz, vuruyoruz, bırakıyoruz, ayrılıyoruz onlardan. aynı sözcüklerle konuşan, sözcükleri aynı biçimde bir araya getiren insanlar arıyoruz sürekli.
160 - eğer benim sözcüklerimle konuşursan benim düşüncelerimi paylaşırsın. benim düşüncelerimi paylaşırsan benim gibi yaşarsın. hayat o zaman çok daha kolay olur. yoksa senden korkuyorum, bana benzemediğin için korkutuyorsun beni.
175 - ..artık kimse böyle basit ama unutulmaz cümleler yazamıyor..
183 - tıpkı senin gibi benim de hayatım sayısız ayrıntıyla, çalan telefonlarla, ertelenen sorumluluklarla, kaçtığım insanlar ve zorunluluklarla dolu. bir de onlarla dolu günleri taşıyabilmek için edindiğim alışkanlıklarla..senin yüzün bir anda hepsini birden unutturabilirdi.
189 - ama kimse istediği hayatı seçip alamıyor. en olağanüstü rastlantılar en beklenmedik anda çıkıp geliyor. insan her an böyle bir rastlantıyı karşılamk için hazır bekleyebilir miydi? en azından bir şans daha verilemez miydi, hayatımızda istemediğimiz görüntüleri bir çuvala doldurup atıvermemiz için, kafamıza üşüşen, kurtulunması imkansız sözcüklerden, anılardan, yüzlerden, işaretlerden, bir başkasının asla bilemeyeceği ama hayatımız boyunca bizi bırakmayan ve belirsiz, bilinmez anlarda yeniden beliriveren o burukluklardan kurtulmak için bir şans daha..
190 - hayatlarımız keşke birbirinden ayrı, birbirine dokunmayan çemberlerden oluşsa, birinden ötekine geçip bambaşka biri gibi yaşasak, neden koskoca bir dünyayı bir tek hayata indirgemeye, çok uzun gibi görünen kısacık bir zamanı birbirini tamamlayan parçalarla oluşturduğumuz dev bir resme dönüştürmeye çalışıyoruz ki? 'üstelik' dedi kendi kendine 'çoğumuzun resmi, ilkokuldaki gibi, hiçbir şeye benzemiyor.'
191 - günün birinde sigara almaya giden ve bir daha geri dönmeyen o insanlar yeniden başlamışlar mıydı gerçekten, bambaşka biri olarak, bambaşka bir yerde, istemedikleri görüntülernden kurtulup kendi görüntülerini kurabilmişler miydi?
199 - 'koskoca bir dünyada öylesine rastladığımız biriyle kuruyoruz bütün düşlerimizi' diye düşündü. belki de en yanlış karşılaşmayla. oysa o günlerden sonra karar vermişti selin, yaşamımızı insanlar üzerine kurmamalıydık, insanlar bizi bırakıp giderdi. o, yaralanmaya incinmeye hazır insanların soyundandı, yaralayanlardan değil.
200 - ..henüz tam ortada duruyor. 'mutluluk ve belirsizlik'le, 'belirlenmiş mutsuzluk' arasında.böyle bir ikilemi kimse sorsak, kuşkusuz birincisi diyecektir. mutluluk ve belirsizlik. ama bu seçimi hayatınızda gerçekleştirin desek, pek çoğu mutlu ya da mutsuz, belirlenmiş olanı korumayı yeğlerdi.
210 - bir başkasına asla aktaramayacağınız, içinizin neden böyle boşaldığını, nedne böyle ağlamak istediğinizi, neden tanımsız bir acı çektiğinizi anlatamayacağınız o duyguyu, sözcüklere dönüştüğünde sıradan bir gizli aşk öyküsünü anlattı.
211 - evet, bu gece kalabalığa ihtiyacım var, içimdeki sessizliği duymayacağım denli çok gürültüye..
215 sözcüklerin size birini getirdiğini, birini taşıdığını hiç hissettiniz mi?
221 - ben onu başkalarına anlatacak gibi tanımlayamıyorum. ve birdenbire başkalarına anlatacak gibi tanımlayamadığımız birini gerçekte bizim de tanıyamadığımızı anlıyorum.
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)