2 Mart 2009 Pazartesi

aşkı bulmanın ve korumanın yolları - kürşat başar

Everest Yayınları

11 - En yakınımızdakiler bile sonunda bize değil, söylenenlere inanırlar. Belki de sözcükler bizden güçlüdür.
12 - Pervasızca dokunduğumuz her şeyi toza çevirmiyor muyuz zaten?
14 - Bu balolardan, insanların eğlenmek için acınası bir çaba harcadığı, yüzlerinde bir süre sonra iğretileşen o gülümsemeyle konuşup durdukları can sıkıcı toplantılardan hoşlanmam.
20 - Ama sözcükler anlara, görüntülere bağlı. Görüntüler değişince sözcükler de değişiyor. Birbirine şifrelenmiş gibi.. Görüntüleri değiştirirken sözcükleri aynı utmaya çalışmak boşuna. Mutluluğun ellerinizin arasından kayıp gittiğini görüp bir şey yapmamak gibi.
24 - ilk kez birini böyle sevdiği için sonsuza dek korumak istediğ bu duygudan ayrılmayan bir çocuk
39 - ..İnsanlar üzüldüklerinde yitirdikleri geçmişi hep güzel yanlarıyla hatırlıyor.
46 - uçak kullanırken bir buluta girdiğinde yapman gereken en iyi şey, geriye dönmektir. çünkü gideceğin yolu göremezsin; ama geldiğin yolu bilirsin.
56 - ..bir hayal kurmuştum, hep aklımızdan geçirdiğimiz, ayrıntılarıyla, yaşarmışçasına kurduğumuz, ama sonra asla gerçekleşmeyen, unutulan hayaller gibi silinip gideceğine, sanki bilemediğim, beni iten, sürükleyen bir güce tutulmuş gibi alıp götürmüştü.
57 - hiç haberi yoktu. kendi yaşamını sürüyordu, benim yaşamımdaki bütün alanlara girdiğinden, her sabah onunla uyanıp, her gece onunla uyuduğumdan, yüzyıllar öncesinden kalma şiirlerden, televizyonda çalınan sıradan bir şarkıdan ikimize ait bir dünya kurduğumdan haberi yoktu.
65 - evet gerçekten çok uzaktaydım. sürüp giden yaşamı öylesine izlerken, onun bir parçasıymış gibi davranırken bambaşka bir yerdeydim aslında. nerede mi? kendi kendime kurduğum düşlerin arasında.
- onu tanıdıktan sonra anladım, eğer bu düşler, başkalarına uydurduğum öyküler, yalanlar olmasaydı yaşadıklarıma katlanamazmışım.
73 - yalanlar ve sessizlik. tüm yaşamımda en çok korktuğum, kaçtığım şeyler bunlar değil miydi? onun için sormuyordum, aramızdaki çok ince bağı koparmak için sanki hazır bekliyordu, en küçük bir yanlış yaparsam, bu evin, bu oyunun kurallarını bir an için unutursam yanacaktım.
76 - sözcükler yalnızca geriye dönüşler için gerekir, geriye dönülmeyecekse yazdıklaırmın ne anlamı olabilirdi ki?
83 - her zaman güçlü olmalısın, kendi başına yaşayabilmelisin, biz olmasak da, yanında sevdiğin kimse olmasa da, sen güçlüsün, yaşamını kuracak her şeye sahipsin. sakın bir işe başladığında, bir karar verdiğinde yarı yoldan dönme. her şeyi aşıp başardığını gördüğünde o tereddüt anına güleceksin. eğer vazgeçersen asla sonuna ulaşamayacaksın.
93 - düşünsene, günün birinde kıyıya yanaşacak gemiden inen beyazlar giymiş bir adam. herhalde kurtarması beklenen dünyayı görünce gemiden el sallayıp geri dönerdi.
105 - ama çalmak çok farklı, çalarken parmaklarının neye dokunduğunu duyuyorsun oysa yazarken sonunda ne çıkacağını bilmiyorsun bile, sözcükler bir araya gelip de bir şeye benzeyene dek, günler, aylar, yıllar geçiyor.
94 - sözcükler ve hareketli resimler. işte bizim gerçekliğimiz.
- tıpkı yatağından kıpırdayamayan hasta ve yaşlı insanlar gibi odalarımıza kapanmış böyle önümüzdeki kutularla konuşuyoruz.
- evet, hep söyledikleri gibi bütün bilgilere anında ulaşabiliyoruz. ama bilgi bazen "ölümcül bir dost"tur, değil mi?
110 - masalları sever misin? sence bir tavşanın peşinden gidip kaybolan birine benzemiyor muyum?
115 - sanırım birinin gözyaşlarını terini, tükürüğünü ve başka salgılarını istekle yaladığında onu gerçekten sevdiğini bilmelisin.
121 - aynı günlerden ne farklı şeyler hatırlıyoruz değil mi?
122 - ama hepimizin aptalca olduğunu bilsek bile belleğimizden silip atamadığımız böyle bir sürü saçmalık yok mudur?
123 - insan gerçekten de başkalarının yargılarına aldırmadığı bir yere gittiği zaman mutlu olabiliyor.
- evet dostlarım var, sevgilim var, kitaplarım, birilenin dinlediği müziğim, başka bir yerde bulamayacağın bir sürü görüntü ama geçmişim yok, meğer insan geçmişini silemiyormuş, hiç umursamadığını sansa bile kendi dilinin sözcüklerini, hiç dinlemediği müziklerini, çocukluğunun kokusunu, odasının tanımlanamaz havasını unutamıyormuş.
- belki de bu yüzden başkalarına anlattığım her öykünün içinde kendi geçmişimden bir şeyler, yaptığım her parçanın içinde buradakilerin bilmediği bir yerden gelen sesler var.
124 - o zamanlar hep ne çok uyuduğumu söyler dururdun. çoğu kez öğleye doğru geldiğinde uyuyor olurdum. bıraksalar bütün bir gece ve gün boyunca uyuyabilirdim. belki de yeni bir güne başlayacak, o günü taşıyacak gücü bulamadığımdan uyuyordum. yatağımda hiçbir şey, dışarıdaki dünyanın aıcmasız kavgası, hayya salondan gelen bizimkilerin tartışmaları bile bana dokunmuyordu. orada öyle gizlenmiş, kimsenin umrunda olmayan bir canlıydım ben.
128 - hayır senin şu ünlü çapkınlardan biri olmadığını biliyorum, her keresinde, her elveda dediğinde orada bir parçanı bıraktığını da..korkarım bir sabah uyanacaksın ve artık bir başkasına verecek bir parçanın kalmadığını göreceksin.
129 - belki de insan büyük acıları yaşadıktan sonra sımsıkı tutunduğunu sandığı şeyler avucundan kayıp gidiyor.
135 - seninle ilgili hatırladığım şeylerin çoğunda bir tedirginlik hissi var. nasıl anlatsam! işte sanki beklenmedik bir saatte bir telefon çalacak ve açtığımda senin başına bir şey geldiğini öğreneceğim. hep öyle olmadı mı?
- durup duruken ortadan kaybolan, her şeyi yüzüstü bırakıp giden, telefonları açmayan, birine rastlayıp bütün dünyayı unutan, bir çılgınlığın peşine gidip başına her türlü belayı açan biri.
137 - herp hayatımızı kaplayan insanların hayatındaki her şeyi silip, bütün o görüntülerin yerini almak istemez miyiz? ve çoğu zaman da bu iş için en yanlış insanı seçmez miyiz?
139 - beni tanıdıktan sonra bana uygun bir olmadığını düşünmeye başladı. giyisilerine, konuşma tarzına dikkat ettiğini, dostlarının yanında zorlandığını hissediyorum. bense onun tam bana göre biri olduğunu düşünüyorum. güçlü, içten bir sevginin değerini bilen biri. öyle şeyler yaşamış ki anlamsız tartışmalar, gündelik kavgalar onu hiç ilgilendirmiyor. mutlu olmak, gülmek için yakaladığı anları elinde tutmaya çalışıyor.
145 - .. sanki bedensel bir hastalıktan sonra akıl da yitermiş gibi insanlar söylediklerini anlamayacağımı sanıyorlar, küçük bir çocukla konuşur gibi konuşuyorlar benimle.
159 - ne tuhaf, bütün marşlar birbirine benziyor ama aynı coşkuyla söylenirken düşmanları belirliyordu. bütün sloganlar da birbirine benziyor ama söyleyenler birbiriyle uzlaşmayacak dünyalardan geldiklerini sanıyorlar.
- hepimiz karşımızdakinden aynı şeyi istiyorduk: "benim gibi ol!"
en çok sevdiğimiz insanların, sevdiklerimizin, çocuklarımızın bile farklılıklarını törpülemeye, kendimize benzetmeye çalışmıyor muyuz? benzemezlerse dövüyoruz, vuruyoruz, bırakıyoruz, ayrılıyoruz onlardan. aynı sözcüklerle konuşan, sözcükleri aynı biçimde bir araya getiren insanlar arıyoruz sürekli.
160 - eğer benim sözcüklerimle konuşursan benim düşüncelerimi paylaşırsın. benim düşüncelerimi paylaşırsan benim gibi yaşarsın. hayat o zaman çok daha kolay olur. yoksa senden korkuyorum, bana benzemediğin için korkutuyorsun beni.
175 - ..artık kimse böyle basit ama unutulmaz cümleler yazamıyor..
183 - tıpkı senin gibi benim de hayatım sayısız ayrıntıyla, çalan telefonlarla, ertelenen sorumluluklarla, kaçtığım insanlar ve zorunluluklarla dolu. bir de onlarla dolu günleri taşıyabilmek için edindiğim alışkanlıklarla..senin yüzün bir anda hepsini birden unutturabilirdi.
189 - ama kimse istediği hayatı seçip alamıyor. en olağanüstü rastlantılar en beklenmedik anda çıkıp geliyor. insan her an böyle bir rastlantıyı karşılamk için hazır bekleyebilir miydi? en azından bir şans daha verilemez miydi, hayatımızda istemediğimiz görüntüleri bir çuvala doldurup atıvermemiz için, kafamıza üşüşen, kurtulunması imkansız sözcüklerden, anılardan, yüzlerden, işaretlerden, bir başkasının asla bilemeyeceği ama hayatımız boyunca bizi bırakmayan ve belirsiz, bilinmez anlarda yeniden beliriveren o burukluklardan kurtulmak için bir şans daha..
190 - hayatlarımız keşke birbirinden ayrı, birbirine dokunmayan çemberlerden oluşsa, birinden ötekine geçip bambaşka biri gibi yaşasak, neden koskoca bir dünyayı bir tek hayata indirgemeye, çok uzun gibi görünen kısacık bir zamanı birbirini tamamlayan parçalarla oluşturduğumuz dev bir resme dönüştürmeye çalışıyoruz ki? 'üstelik' dedi kendi kendine 'çoğumuzun resmi, ilkokuldaki gibi, hiçbir şeye benzemiyor.'
191 - günün birinde sigara almaya giden ve bir daha geri dönmeyen o insanlar yeniden başlamışlar mıydı gerçekten, bambaşka biri olarak, bambaşka bir yerde, istemedikleri görüntülernden kurtulup kendi görüntülerini kurabilmişler miydi?
199 - 'koskoca bir dünyada öylesine rastladığımız biriyle kuruyoruz bütün düşlerimizi' diye düşündü. belki de en yanlış karşılaşmayla. oysa o günlerden sonra karar vermişti selin, yaşamımızı insanlar üzerine kurmamalıydık, insanlar bizi bırakıp giderdi. o, yaralanmaya incinmeye hazır insanların soyundandı, yaralayanlardan değil.
200 - ..henüz tam ortada duruyor. 'mutluluk ve belirsizlik'le, 'belirlenmiş mutsuzluk' arasında.böyle bir ikilemi kimse sorsak, kuşkusuz birincisi diyecektir. mutluluk ve belirsizlik. ama bu seçimi hayatınızda gerçekleştirin desek, pek çoğu mutlu ya da mutsuz, belirlenmiş olanı korumayı yeğlerdi.
210 - bir başkasına asla aktaramayacağınız, içinizin neden böyle boşaldığını, nedne böyle ağlamak istediğinizi, neden tanımsız bir acı çektiğinizi anlatamayacağınız o duyguyu, sözcüklere dönüştüğünde sıradan bir gizli aşk öyküsünü anlattı.
211 - evet, bu gece kalabalığa ihtiyacım var, içimdeki sessizliği duymayacağım denli çok gürültüye..
215 sözcüklerin size birini getirdiğini, birini taşıdığını hiç hissettiniz mi?
221 - ben onu başkalarına anlatacak gibi tanımlayamıyorum. ve birdenbire başkalarına anlatacak gibi tanımlayamadığımız birini gerçekte bizim de tanıyamadığımızı anlıyorum.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder