Özgür
30 - bir takım rivayetler vardır ki başkalarının aleyhine hizmet edecek şeylere halkın kolaylıkla itimadı neticesiyle tetkik olunmak (incelemek) zahmeti ihtiyar edilmeksizin (inceleme zahmetine katlanılmaksızın) revaç bulur (değerlendirilir), hatta ihtimal tetkik olunursa hakikatı sabit olamayacağı (gerçekliği kanıtlanamayacağı) ve o halde bunlara inanmak lezzetinden mahrum kalmak icap edeceği için bu rivayetlerin neşredildikleri suretle (yayıldığı şekilde) kabul olunması mukarrerdir (kararlaştırılmıştır).
31-onlar bu rivayetlere ne kadar ehemmiyet vermezlerse rivayetler o kadar kuvvet almış bulunurdu
arz-ı hulus ederim : samimi saygılarımı sunarım
86-aradığının hilafını (tersini) bulanlara mahsus bir şevk inkisarıyla (kırılmasıyla) daha birinci günü avdet etmek emelini duymuştu
87-onun sevmek için azim bir ihtiyacı vardı
99-piyanoda terakkisine hayretten kendini alamazdı (ilerlemesine şaşırmaktan kendisini alamazdı)
100-düşününüz bir kere: bir fırtına ki bacaları deviriyor, kiremitleri atıyor, ağaçları söküyor, kayaları yuvarlıyor, düşününüz o gürültüyü, bundan bir musiki yapınız, işte mösyö wagner!
103-sanki hikayeler ihtiyar kızın gözlerine renkleri değiştiren bir gözlük takmış idi; o, ancak kenarından hisse aldığı hayatı hep bu gözlüğün arasından görür, önüne tesadüf eden çehreleri anlamak, hayatının ufak tefek vakalarına bir hüküm vermek için bütün zihninde yaşayan hikaye hatıralarına müracaat eder, onlarla bir müşabehet (benzerlik) nispeti kurduktan sonra bir netice çıkarırdı
111-eğlenmek.. bu kelimenin manası da behlül de tebeddüde (değişime) uğramış idi. o hakikatte hiçbir şeyden eğlenmezdi. bütün eğlence yerlerine koşardı, bütün gülünecek şeyleri arardı, ihtimal herkesten ziyade gülerdi; fakat eğlenir miydi? eğleniyor görünürdü, onun için eğlenmek, eğleniyor görünmek demekti. bütün gülüşlerinin, eğlenişlerinin altında saklı bir can sıkıntısı vardı ki onu daima bir zevkten diğerine sevk ederdi
118-nihal'in tabiatı idi: doğrudan doğruya öğrenmeye sabrının kifayet etmeyeceği (yetmeyeceği) şeyleri cemile'ye öğretmeye çalışarak öğrenmiş olurdu
184-öyle zamanlar olur ki gözyaşları mantıktan ziyade selamet verir
186-işte biraz ciddi, biraz zeki görünmek isteyen kadınların ağzından tekerrür eden (tekrarlanan) felsefe cümlesi, diyordu, kendilerini dinlemek? lakin bu mümkün değil.. kalplerinin o binbir türlü kadın sesleri arasında asıl tıynetlerinin (yaratılışlarının) hakikatini verecek bir ses işitebilirler mi? hep kendilerini dinlediklerinden bahsederler, hepsi aldanmışlardır
190-nihal'in hiçbir sırrı olmadığı için her şeyine vakıfım, herkes de benim kadar vâkıftır, zannederim
194-yoksa yine taciz eden bir kedi gibi kovulacak mıyım?
195-fakat unutmayınız ki bir kadın kendisine bütün gençliğinin samimiyetiyle kalbini vermek isteyen, ruhunun bütün garam hummasıyla (aşk ateşiyle) ayaklarına atılarak nihayet aşkının feryadını saklamamaya müsaade dileyen bir biçareye karşı hiçbir zaman tamamıyla kayıtsız kalamaz
- facia aşıklarına mahsus bir lisan (drama queen =) )
196-daima evde, odaların basık havasında yaşayıp da birden güneşin tufanları altında geniş havalara çıkıveren kadınlar bir serbestlik meyli ile kafesinden kaçıp da henüz evin çatısından ayrılmadan bayılıveren kanaryalara benzerler
197-halbuki o öyle bir yalnızlık istiyordu ki rüyasız bir uykuya benzesin
199-kalplerimizde bazı illetler vardır ki vücudun tamamyla ensicesine hulul ettikten (dokusuna girdikten) sonra keşfolunamayan hafi emraza (gizli hastalıklara) mahsus bir nüfuz hıyanetiyle kendisini göstermeden, tahriplerini haber vermeden deruni (içten) bir yangın dumansızlığıyla yanar, yanar; bu bir ateştir ki mahiyetini bilmeyiz, vücudundan haber almayız; o yavaş yavaş, vazifesinden emin, devam eder; nihayet birgün birdenbire, bir hiç, bir dakikalık bir vukuf (anlama) bize gösterir ki kalbimizde bir yangın var. nedir? nereden tevellüt etmiştir (doğmuştur)? bu yangın nasıl serseri bir rüzgarın kanatlarıyla düşerek orasını tutuşturmuştur? bilmeyiz
241-bir kadın ki sizden ictinap ediyor (uzaklaşıyor), sizden korkuyor demektir; daha doğrusu size karşı kendisinden korkuyor demektir
247-tamamıyla ümitsizlikten ümit tahakkukuna o kadar seri geçilmiş idi ki his bile edilmemişti
249-işte hemen kadınların hepsinde mevcut bir illet: fedakar görünmek...
259-dikat! ikinci sukut hemen daima birinci sukuttan daha müşkül (zor), daha naziktir. birinci sukuttan sonra buhranlar, ıstıraplar, bütün bir kadını sizden kaçıran o şeyler vardır. kadınlar ekseriyet üzere ikinci sukuta mâni olmakla ilk sukutun günahını affettirmiş olacaklarına inanırlar. bu devre sırasında onlara ya tekrar tesadüfle temellük etmek yahut onlara karşı kayıtsız kalmak icap eder. kadınlar takip edildikçe müsterihtirler (kaygısızdırlar). sizin hala onlarla meşgul olmanız, hala onların arkasında koşmanız ekseriyet üzere kalplerinin ihtiyacını tatmine kifayet eder (yeter); fakat kayıtsız kalmanızı asla affedemezler ve o zaman o ilk sukuttan sonra onlar sizi takip eder
346-bu bir mevsimlik muaşakanın son günleri behlül için öyle bir devrenin başlangıç hengamesi olmuş idi ki o devre esnasında ihtiyarsız (isteksiz), henüz garam gınasının (aşk bıkkınlığının) başladığına bir celi vukuf hasıl olacak (apaçık anlaşılacak) kadar hissiyat sarahat kesp etmeksizin (açıklık kazanmaksızın), sevilen kadına atfolunacak kusurlar bulunur, onu aşkın baharında tezyin eden (süsleyen) bütün hülya çiçekleri artık solgun görünür, bir vakitler sevmek için icat olunan sebepler yavaş yavaş sevmemek için birer sebep kuvvetini alır
347-aşkta, kalp, sükûta başlayı da zihin melekelerini istismale (yeteneklerini kullanmaya) başlarsa aşk öyle bir hasta çocuğa benzer ki damarlarında taze bir kan yerine müsemmim (zehirleyici) ilaçlar cevelan etsin (dolaşsın)
-o kadar kolay düşen bu kadın bütün aşkını vermekte yine o kolaylıkla devam ediyordu
468-önünde bir alay niçinlere tesadüf etmeksizin bir adım atmak mümkün olmuyordu
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder