Güzeldünya
10 - önce tanrını dize getirmeye, sonra yaşamaya -tapınmaya- çalışmak!
11 - kabullenilebilir dozda hayal kırıklığı ile atlatılması gereken bir yeni yıl akşamıydı..
13 - yaralarımızı sarmaya çalıştığımız sığınağa isabet eden o sözler, daha büyük bir yarayla yeniden cepheye atmaya çalışıyordu bizi.. yaralı olmaya hakkımız yoktu.. hele de el içinde..
- yaşadıkları her yenilginin ardından bizi arenaya iterek alkışı yine de hak etmeye çalışan, iki yenik gladyatördü ebeveynlerimiz.
- misafirlerimiz ve misafirliğimiz eksik olmazdı, baş başa kalmaya cesaretimiz olmadığı için. onlar ise bu durumu her nedense sevmek ve sevilmek olarak yorumlarlardı. oysa hiç tanık olmamıştım sürekli bir arada olabilmenin sevgiyi de beraberinde getirdiğine.
14 - her kırılma acil bir barışmaya gebeydi. kırılganlığın sancısına tahammül edilemediğinden, hiçbir barışmamaız da sağlıklı doğmazdı. yeniden kırılmaya mahkumduk.
15 - acılar hangi kritere göre ciddiye alınmaya değerdi ki?!!acı çekmekte haklı olmak mümkün müydü? çekmemen gereken bir acının içini kanatmasına engel olunabilir miydi?
- çocuğun görebildiğini kimse göremez bazen! oysa hayat büyüdükçe oyunlaşır, oyuncaksız ellerde..
16 - işte ben bu yüzden dinlerim insanların önemsiz ve yersiz acılarını! acı çekmekte haklı olmanı bekleyen bir yüz, çekilen acılar kadar acıtır çünkü..
- isteksiz, memnuniyetsiz ve soğuk görünüyrdu. benim alkışlarım, böyle fedakarlıklar için şaklamıyordu ki! acıyla kardeş olduğum anda yitirmiştim tüm beklentilerimi.. ne kimseden benim için bir eylem bekliyordum artık; ne de hatır için gelişler, gidişler..
17 - ailemden öğrendiğim en önemli şey, uyumun gereğiydi! mutsuzken gülümsemek, acıkmışken birilerini beklemek, hatır için gelmek, sevmediğin yakınının elini öpmek, acı çekmek için doğru zamanları aramak, güçlü olmak, olunamıyorsa güçlüymüş gibi yapmak! bütün bunları insan olmak adına yapmak!kısacası eğitimli acılarım vardı benim. ortalık yerde soyunmazdı yalnızlığım; el içinde ağlamazdı kederlerim..
- düşünüyorum dai hastalık hastası olmanın, acınacak-acıtacak bir şeyler bulmanın, mazoşizmin temelinde, haklı olabileceğin acılar yaratmak var belki de..
18 - gerekli midir sebebi bulmak, gerçekleşeni değiştiremedikten sonra?
- çocukluktan beri farkındalıklarıyla boğuşan ve yaşadığı tüm garip anları sıradanlaştırmayı becermiş bir ruh olarak fazlaca tepkisizdim artık...
19 - anladım ki hayal kırıklığı paylaşılınca azalmıyordu ve huzur, bir kez yüzüne kapıyı çarpıp çıkınca, kan bağı onu asla geri getirmiyordu..
25 - en zor tartışmalarım kendimle olanlardı çünkü birazdan nasıl bir savunma geleceğini bilirdim. benimle anlaşabilmenin tek yolu susmaktı. sustum!
27 - ben aşkı bilerek gelmiştim yer yüzüne.. bir silüete ihtiyacı vardı sanki. yniden dirilmek için, kurbanının bakir kanına ihtiyaç duyan mumya gibiydi içimdeki aşk. ve onu içimde diriltmeye değecek bir silüet bulamamıştım.
28 - hayatımın insanı olduğuna inanmak istediğim sevgililer ve hayatımın öyküsü yapmaya çalıştığım onlarca kurgu oldu yaşamımda ama hiçbiri o şarkı kadar gerçek değildi...
31 - yaşamda çok fazla mucizeyle karşılaştığımızı düşünürüz...tuhaf rastlantılar,geleceği bilen falcılar,ihtiyaç duyduğumuz anda arayan dostlar,sevgiliyle aramızdaki telepati,hisler, içgörüler,tanrı'ya sorduğumuz sorunun cevabını bir filmde, şarkıda ya da bir kitapta buluşumuz...tanımadığımız insanların hayatımıza yön veren cümleleri,onlarca garip tesadüf ve kesişme..
insanın, cevabını bulamayacağı sorularıyla kendini hırpaladığı anlar vardır. her yeni soruyla kontrat yenilediğimizi düşünürüz dünyadaki ikametimiz için. oysa cevap veren soru beklemez bazen.. yaşatır, şaşırtır, buluşturur..bizlerse -bilinçli tüketici modeli gibi- demagoji yapar; sızlanır, utandırmaya çalışır ve her şeyin kontolümüzde olmasını isteyerek, mucizeleri ararız!
oysa unutmak, en güzel utandırma şeklidir bazen!
ve gerçek mucizeler, arsızca devam edenlerdir!
33 - aşkı hiç yaşamamıştım evet ve çok uzun zamandır bir ilişkiye bile katlanamamıştım. içimde kıpırdanmaya başlayan ve bin bir sancıya rağmen yaşatmaya çalıştığım her aşk cenini, ölü doğuyordu! ya da ben öldürüyordum. benim istatistiklerime göre, her yüz bakıştan doksan dokuzu ruhuma teğet geçiyordu...
34 - kalbine bir türlü ulaşılamayn soylu leydi için, türlü komiklikler yaparak asaletini yitirmeye devam eden tanınmış lordların varlığından da emindim. adımlarım ne kadar otoriter olursa o denli hüküm süreceğimi düşünüyordum kendi topraklarımda..
35 - bir insana verilecek en kurnazca isimlerden biri..
- ismi yankılanıyordu beynimin kıvrımlarında; bakışlarını saniyelik hareketlerle gözlerime değdirip çekişinde sakinleşemiyordum.. her bakışında yükseliyor, her geri çekilişinde endişeyle doluyordum. içime onlarca yıldız bıraktı gelgitleriyle.. kendimi dizginlemeye çalışıp böyle durumlar için hazır tuttuğum sakin ses tonumu kullandım.
49 - elini elimden yavaşça çekerken "bu bakışları asla unutamazsın!" der gibi bir otorite okunuyordu gözlerinde.
51 - şarap tanrısı 'dionysos'..
55 - aşk her birinizde farklı durur. güvenli bir kadını korkaklaştırır, korkak bir yüreği ateşler, kimini yaşatır, kimini öldürür!
56 - aşkla ilgili en büyük sorunun, ona yüklediğin görevler mi mesela? ailenin yerini alacak bir sevgili, aynı zamanda bir dost, tüm kırgınlıklarını unutturacak bir aşk. onarılma, tamir olma, kaybettiğin dengeleri bulma.. bütün bunlar aşkın görevi midir?
- alkolle aşkı karıştırma; fena çarpar sonra!
61 - korka bir ruhtum ben. realiteden sıkılınca mucizelere, mucizelerden korkunca da realiteye sığınırdım hep.
62 - çikolatanın en güzel yerini sona saklamaya çalışan bir çocuk gibi içimdeki en tatlı anı, sona saklamaya istiyordum.
64 - korkak ve meraklı bir insan olarak, yaşamım boyunca aynı kaoslara defalarca dönüş yapmıştım. içine sokulduğum her yeni labirentte peyniri unutup duvarları aşmaya çalışmamı ve salıverildiğimde yeniden fare olmak ve peynir bulmak için verdiğim mücadeleleri düşündüm de! 79 - aşk hak edilemeyecek kadar büyük bir mücevherdir ama hak ettiğin kadar acı verir. aşkı aradığın gibi, aşkın da seni araması, içine yakışması gerekir.
80 - aslında aşık olduğunuzda, daha en başında kendi kendinizi yaralamaya başlarsınız' mutluluk ender rastlanan bir olgu olduğundan kabullenmeniz de kaygıyla olur. aşkın sizi en çok huzursuz ettiği an, aslında her şeyin yolunda olduğu andır! kaybedecek çok şeyin olduğu an yani! stratejiler de o anlarda başlar!
83 - aşık olunacak adamı değil, aşık olunacak sebebi bulmuştum ben. (?????)
85 - "üç günlük dünya" deyiminin üçüncü ve son günüydü sanki..
87 - neden bittiğini sorduğumda, gözlerinde bitişin yarattığı hüzünden ya da rahatlamadan çok, ilişkilerle ilgili tüm beklentisini yitirmiş birinin soğukkanlılığını gördüm.
89 - onu öldüren aşk değil savaştığı egoydu.
91 - yunan şarap tanrısı dionysos, hem neşenin hem de hüznün tanrısı. çünkü hem doğanın yeniden dirilişini hem de mevsimin sonunda bir sonraki yıla kadar tekrar ölümünü sembolize ediyor.
102 - hayatımın belirli dönemlerinde, realiteden uzaklaşmaya başladığımı fark ettiğimde, yaratıcı uğraşlarımı dondurarak rutin işlere adapte olmaya çalışmıştım. bunun en azından geçici bir süre ruhumu sakinleştirdiğini biliyordum.
105 - bedenime gittikçe yayılan sakinlik hali, ruhumla tezat oluşturunca, hareketsiz dans edebilmenin tadını çıkartıyordum.
117 - deniz hayatıma girmeden önce, özel ilişkileirmi her zaman, "oscar adayı bir film" sahneleriyle yaşamaya çalışırdım ben. içimdeki büyük juri yıllardır süregelen seçici kriterlerini, her ne olursa olsun korur, ama onu etkilemek adına çaba harcamış isimlere kıyak yapmaya da devam ederdi! verdiği yanlış ödüller ve haksızlık yaptığı yetenekli isimlerle saygınlığını çoktan kaybetmiş büyük jürim, bu büyük geleneği alternatifi olmadığı için sürdürürdü! alkışlayacağım sahneler çok kesindi ilişkilerimde! etkileyici bir başlangıç, hatasız bir kurgu, vurucu bir anlatım gücü ve sıkı bir final... büyük ödüllerimin sahipleri de, törenden önce otoritelerce bilinirdi zaten! - hollywood filmlerinden, çarpıcı avrupa sinemasına geçiş yaparken ben, sonunu kestiremediğim garip finalin merakını duymaya başlamıştım.
120 - "seni utandırdığımı biliyorum ve tadını çıkarıyorum" bakışı
126 - hayranı olduğum dudak kıvrımından, sonunda imza alabilmiştim!
135 - böylesi bir aşkın ardından gelen nefret, onu doğrulayan tek gerçektir. (????)
136 - güneş doğuyor.. her doğum anı gibi risk taşıyor.
143 - beklenmeyen finaller sonrası gözlerindeki şaşkınlığı gizleyemeden, bir süre perdeye bakaklır insan! çantasını bulmaya çalışarak öndeki adımları takibe hazırlanır.. "bende demedim mi"ciler susmaz o anda.. onlar şaşkınlığını gizleyemeyenlerdir!
153 - gözlerime diğer satıcılar gibi değil de, derdimi dinlemeye hazırlanan bir dost şefkatiyle bakan yaşlı adam bana huzur vermişti.
180 - ölüme düşerken tutunabileceğin tek şey sonsuzluğundur! ben o gün ölmeyerek, sonsuzluğuma sarılmıştım!
192 - beceriksizliği yüzünden ölmek ister de insan, hızlı ve acısız bir ölümü gerçekleştirecek kadar becerikli midir?
196 - kontrollü yaşam anlaşılbilirdi ama kontrollü ölüm asla!
199 - yaşamımız boyunca yüzlerce kez aynı doğruları duyarız.okur.. dinler... düşünür.. uygulamaya çalışır, başaramayız.beceriksizliğimiz yüzünden kendimizi cezalandırırız önce.sonra kendimizden yana olarak, doğruları yalanlar, yeni doğrular ararız.oysa doğruların gereğine inanmak uygulayabilmeyi gerektirmez her zaman.bir an gelir sadece.bildiklerimiz ya da duyduklarımız yüzünden değil, yalnızca hak ettiğimiz için belki, doğrulara sahip oluruz.
216 - sence sınırlı bir zamana, bunca aşk, icat, sanat, savaş ve inat sığabilir mi?
218 - aşka ne kadar ihtiyaç duyarsanız, nefretiniz o kadar artar..
- yarattıklarınıza değil yaratılana aşık olabilirsiniz yalnızca.hoşunuza giden her kavrama aşık olduğunuzu varsayıyorsunuz. mecazlarla yaşamaya öyle alışmışsınız ki, kendi gerçekliğinize bile yabancı kalıyorsunuz bazen! 5 duyunuzla kavrayamadığınız gerçekleri yok sayma eğiliminiz var. fakat söz konu aşk olunca, tam olarak bilmeseniz ve gerçekten yaşamasanız da inanmak istiyorsunuz her kavramda var olduğuna! çünkü o sizin gerçekliğinden emin olduğunuz tek şey. doğaya duyduğunuz yakınlık, işinizin getirdiği heyecan ya da başarabilme tutkunuzu da aşk diye isimlendirebilmek istersiniz. böylece tamamlanacağınızı düşünürsünüz.
sanat, 5 duyunuzun görsel, işitsel, dokunsal, kokusal ve tadsal olarak aşkı arayışıdır.
doğa ise aşkınızın tohumlandığı yer!
nefret, aşka ne kadar ihtiyacınız olduğunun kanıtı! vatan ise onu koruyup yaşatacağınız ve aşklarınızın gömülü olduğu yer! gelişmek dediğiniz yapay düzen ise, aslında, asıl arayışınızı unutabilmek için yarattığınız mücadele.
219 - aşk aslında mecazlardan arınacak nitelikte, bir ruhun başka bir ruhla aydınlanışı ve tamamlanma isteğidir!
- aşk içinde, şefkati, sadakati, sevgiyi, saygıyı, tutkuyu ve hatta insanı zorlayan karanlık deneyimleri barındıran, bir bütünlüktür! ve aşkın içinde var lan kavramlardan birini ya da birkaçını aşkla kıyasa kalkışmak, çaresizliğin yarattığı kaçışların en yaratıcı olanıdır!
222 - gözyaşı değildir ağlamak, yazmaktır.
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
Emek verdiğin ve güzel notların için,
YanıtlaSilteşekkürler Sarafin...
Aşk ve mucizeler seninle olsun...
Şule ERDEN